500’üncü Doğa Yürüyüşüm: Temnos’a çıktık (11 Ekim 2010)

1991 yılından beri yaptığım dağcılık etkinliklerini ve doğa yürüyüşlerimi kaydediyorum. Hatta büyük bir kısmını çeşitli ayrıntılarla yazıyorum. Heyecanını kaybetmemek için hemen etkinlik ertesi günü  aklımda kalanları bir defada yazıyorum ve okuyup düzeltme yapmadan dosyasına takıyorum. Genel olarak günübirlik yürüyüşleri bir sayfa ve daha uzun süreli etkinlikleri de birkaç sayfada anlatıyorum.

Böylece 20 yıl sonra 499’uncu doğa yürüyüşümü evvelsi hafta Dumanlı zirve etkinliğinde yaptıktan sonra 500’üncü etkinliklik acaba nereye olacak diye düşünürken sevgili Zafer Gürhan “Petkim’den Mustafa Çetin Tokatlı ve Oral Büyükyoldaş ile Temnos’a gidiyoruz, katılır mısın” diye davet edince hemen kabul ettim. Etkinlik notlarımı inceleyince ayni bölgeye 10.09.1995 tarihinde(152) gene Zafer’in rehberliğinde Yusuf Çilengir ile birlikte gittiğimizi gördüm

500’üncü yürüyüşüme güçlü bir şekilde başlamak için sabah saat 6’da kalkıp   güzel bir kahvaltı yaptım. Daha sonra Ayşen’le Villakent’te evde kalmasını istediğim 4 ayaklı dostumuz Liz’i gezdirmeye çıkardım. Dönüşte Liz’i doyurduktan sonra oyalanmadan yola çıkıp Menemen üzerinden Belen, Haykıran, Hasanlar ve Görece köylerini takip ederek İğnedere’ye gelince Toyotomu köy meydanı(!) bitişiğindeki .kahvenin yanına parkettim. Birkaç dakika sonra beraberlerinde Zafer’in köpeği Tarçın de olmak üzere arkadaşlar geldiler.

İğnedere oldukça küçük bir köy. 10 aracın zor parkedebileceği minik meydanın çevresinde Atatürk büstü, köy çeşmesi, bir köprücük, cami ve muhtarının işlettiği kahvehane yeralmakta. Köyde konuştuğum kadınlar kahvenin öğleden sonra açıldığını söyledikleri için çay içme keyfimizi dönüşe bırakıp oyalanmadan yürüyüşe hazırlandık.

Bulutlu ve hafif serin bir havada, saat 9’a doğru köyün içinden yürüyüşü başlattık. Köyü çevreleyen bahçeleri geçerek kuzey doğu istikametinde yeralan  Temnos antik kentinin bulunduğu karakteristik tepeye doğru ilerledik.  Temnos’a yaklaştıkça yükseldiğimiz için çevredeki manzara iyice ortaya çıkıyordu. Yamanların tepeleri ve özellikle sisler arasından silueti ortaya çıkan Spil çok güzel gözüküyordu.

Temnos’un eteklerine iyice yaklaştığımızda bir ağılı geçtikten hemen sonra çevrede toprak üzerinde bir sürü sütun parçaları ve kesme taşlar gördük. Tarihini Zafer Gürhan’ın anlattığı, Galatların işgalinde yıkılan kutsal anıtların tepeden aşağı yuvarlanan sütun parçaları toparlanıp kaidelerine konacakları günleri bekler gibiydiler!

Yürüdükçe kazılmış yerler, sağa sola atılmış duvar taşları, lahit kapakları görüyorduk. Henüz resmi kazı  yapılmayan bölgede define avcıları gözlerine kestirdikleri her yerde resmi olmayan(!)   kazılar yapmaktan çekinmemişler. Evimdeki kitaplarda Temnos hakkında bir bilgi bulamamıştım ama internette yaptığım kısa bir araştırma sonunda bölgede 2000’li yıllarda yapılan bazı bilimsel çalışmalar sonucunda yazılan makalelerde bu izinsiz kazıların sebep olduğu tahribatın çok büyük olduğunu okumuştum.

Temnos’un tiyatro kalıntılarını bulamadık  ama her adımda karşılaştığımız kalıntı parçaları antik şehrin gerçek kanıtlarıydı. Temnos tepesindeki Akropol düzlüğünden 360 derece  manzarayı izleyip fotoğraf çektikten sonra Temnos’dan ayrılarak yürüyüşe devam edip yaklaşık bir saat sonra Gölcük mevkine ulaştık. Çok yağışlı bir kıştan sonra çok sıcak  geçen yaz nedeniyle gölün su düzeyi iyice sığlaşmıştı. Ayrıca geçen geldiğimizde  yükselen kurbağa seslerini, doğal olarak  mevsim nedeniyle bu defa hiç duyamadığımızdan olacak  manzarayı hüzünlü bir sessizlik kaplamıştı.

Gölün kıyısındaki yüksek çamların dibindeki yeşillik alanda çantalarımızda getirdiğimiz yiyeceklerle karnımızı doyurup dinlendikten sonra tekrar yola  koyulduk. Bu defa kuzeyden dolanarak Türkmenköy, Bozalan taraflarını seyrederek tekrar İğnedere yönüne doğru yolumuzu biraz uzatarak 3 saat sonra saat 16’da köye döndük. Malesef köy kahvehanesi hala kapalı  olduğundan çay molası hayalimizi gerçekleştiremedik. Çantalarımızı yerleştirip kıyafetlerimizi düzenledikten sonra bir başka etkinlikte tekrar buluşmak üzere vedalaşıp güzel bir etkinlik yapmanın o keyifli doyumuyla evlerimizin yolunu tuttuk.

Temnos etkinliğinde çektiğim  fotoğraflardan seçtiklerimle, Çetin Tokatlı’nın fotoğraf sitesinden (500’üncü yürüyüşüm olduğundan dolayı kendimce hakettiğimi düşündüğüm için daha ziyade içinde benim bulunduğum pozlardan ) aldığım fotoğrafları aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

10.09.1995

Menemen-İğnedere’den Yumurtepe ve TEMNOS

Sabah 6’da Zafer’in otosuyla Yusuf’u da alıp yola çıkıyoruz. Menemen’e gelmeden Buruncuk’tan sola girip eski İzmir yolundan Haykıran ve Hasanlar’ı geçip İğnedere’ye parkediyoruz. Şirin küçük bir köy. Ölüm tarihi yazılı olmayan Atatürk büstünün yanına parkediyoruz. Bir av köpeği bizi dikkatle izliyor. 7’de yürüyüşe başlıyoruz. Rüzgarsız sıcak bir sabah. Güneş henüz doğuyor. Köyün içinden geçiyoruz. Nar ağaçları yollara sarkmış. İncirler olmuş. Hemen köyün dışından ilerliyoruz. Biraz sonra eski Hasanlar köyüne varıyoruz. Köy harabe. Sadece bir tek ev çatılı. Girişte çeşmede su içiyoruz ve incir yiyoruz. Bardacık. Köyün yıkıntılarına girmeden sadece okul düzlüğünden geçip ( öğretmen pek çok dut dikmiş) hızla yükseliyoruz. Oldukça dik çıkıyoruz. Çıktıkça manzara güzelleşiyor. Sabah netliği içinde Spil ve Yamanlar pek güzel gözüküyor. Birara Tantalos kayasını da görüyoruz. Yükselti bitince ki buralar çamlık Yumur tepe gözüküyor. Zafer buraya Yuvarlak Tepe diyordu. Tepesinde bir ağaç var. Oraya yöneliyoruz. Makilik ağaçlıklı ve yuvarlak olduğundan zirve hissi vermiyor. Solda Çukur köyü gördükten sonra karşıda da Dumanlı zirvesi var, “kafa üstü” (Zafer2in deyimi) aşağı kuyu yanına iniyoruz. Bu bölge çamlık. Sağa doğru yukarıdan ve aşağıdan yol var. Biz yukarı yolu tercih edip önce yoldan yürüyoruz. Bir orman bekçisi ile karşılaşıyoruz. Elinde tüfeği var. Bir müddet sohbet ediyoruz. Bölgedeki orman geliştirme çalışmalarını anlatıyor. Yoldan devam edip sağa giran patikayı buluyoruz. Burada kuyu var. 70-80 cm yüksekliğinde beton bilezikli bir kuyu. Biraz sonra bir gölcük ile karşılaşıyoruz. Kenarında muhteşem iki söğüt ağacı var. Gölde kurbağa kaynıyor. Çamlar içinde küçük bir göl. Antik bazı taşlara rastlıyoruz. Saat 11:35. Mola veriyoruz. Göle bakan sırtta dinleniyoruz. Yerler çimen ve yumuşak düz. Burada kamp kuralım diyorum. Batıya doğru Yumurtepe ve Dumanlı zirvesi de gözüküyor. Saat 12:30da tekrar yürüyoruz. Orman içinden Temnos’a doğru ilerliyoruz. Biraz sonra Temnos nekropolisine giriyoruz. Pek çok mezar açılmış. Yoldan ilerleyip Temnos kalesine çıkıy0ruz. Her tarafta antik kesme taşlar ve tuğla kiremit testi parçaları. Akropolun manzarası çok güzel. Gerçek bir akropol. Çevreyi biraz seyredip güney tarafındaki diklikten iniyoruz. Neredeyse 90 derece. Aşağıya varınca biraz balkanlardan geçip kendimize yol buluyoruz ve İğnedere’ye varıyoruz. Saat 14:30. Bu bölgedeki kuyuların ağız kısımları 70-80 cm beton bilezikle yükseltilmiş. Böylece hem az toz giriyor hem de hayvan düşmüyor içine. Haykıran köyü çok büyük. Burada Gediz geniş bir yay çiziyor Haykıran tarlalarının bağlarının etrafında. Temnos akropolundan bölgeyi epeyce inceledik. Bir daha gelirsem fotoğraf çekeceğim. 15:30da evdeydim. Ayşen ve Can Çayağzında. Cem direksiyon kursunda. CHP kurultayının TV’de yayınını izledim. Gece de Bornova’ya döndük. Yarın okullar açılıyor!