AKDENİZ BİSİKLET TURU WHATSAPP MUHABBETLERİ (17 Nisan 2017)

Arif’ Sezgin ile birlikte 1972 yılı yazında gerçekleştirdiğimiz “Akdeniz Bisiklet Turu” etkinliğimizin anılarını 28 Şubat 2014 tarihinde yazmıştım. Ünivesite mezuniyetimiz şerefine bir anı olsun diye bisikletle Mersin’den yola çıkıp ve aslında  bitiremediğimiz Mersin-Marmaris parkurunda yaşadıklarımızdan hatırladıklarıma Arif’in hatırladıklarını da eklemek istemiştim. Arif bir türlü fırsat bulup bunu yapamadı. Bunun üzerine Fakülte arkadaşlarımızla oluşturduğumuz WhatsApp gurubumuzda bir bahane ile konuyu gündeme getirdim. Başta Arif olmak üzere arkadaşlarımla bir çok yazışma yaptık.  Bazı konularda anılarımızda çelişkiler olduğunu gördük. Ama neticede Arif’i, Akdeniz Bisiklet Turu ile ilgili hatırladıklarını kaleme aldırmış oldum. Ancak gördüm ki Arif, bu etkinlik ile bizim ortak başka etkinliklerimizi birbirine karıştırmış! Bu durumda kendi yazdıklarımı değiştirmeden, sadece Silifke’de konakladığımız kısımda yaptığım fiziksel hatayı düzelterek, anılarımın aynen kalmasına karar verdim. Ancak WhatsApp’teki muhabbetin de bir belge olarak kayda geçmesi için burada aynen veriyorum:

AKDENİZ BİSİKLET TURU WHATS UP MUHABBETLERİ

 

17 Nisan 2017

Şinasi

Kulakları çınlasın Arif’in, 1972 yılında mezuniyet şerefine bisikletle yola çıkıp bitiremediğimiz Mersin-Marmaris parkurunu hatırına son etkinliğimi sizlerle paylaşıyorum: 

http://www.sinasiyuksel.com/blog/?p=18966

Arif

Şinasi,bisikletin vitesi varmı ?Malum o turda vitessizlik canımıza pardon canıma okumuştu.Selam ve sevgiler.

Şinasi

Var tabi ki! Fotoğraflardan görebilirsiniz.

Hasip

Kac vitesli

Şinasi 

Çok vitesli; şimdi çarşıdayım, eve gidince sayayaım! 21 galiba; 3 göbek, 7 arka sanırım.

Hasip

Ben de çarşıdayim 7.cadde de

Şinasi 

27 imiş; ön 3 arka 9!

Hasip

Çok iyimiş valla

Oralara gelince bi tur atarım

Şinasi 

Tabi ki. Hasip’ciğim diyorum ki, bu KİMYA72 grup ortamında böyle ikili yazışmayalım. Özelden yazalım, ya da mesaj. Burada herkesi içerecek paylaşımlar olmalı. Bir kaç laf atma olabilir ama devamlı ikili muhabbette ben yokum. Özel muhabbet için özelden ara beni. Ara beni

Hasip

Tamam bu son. Sen başlattın bunu da unutma. 

Ayrıca arkadaşları da az biraz motive ederiz diye düşünmüştüm. Bitti.

Tolga

Ne güzel okuyorduk..

.şinasi aşkolsun…

O bisiklet turun sonunda biz de vardık cemal ayıcı ve ben

Size arnavut biberli menemen yapmıştık….sabaha kadar denize taşınmıştınız…

Şinasi 

O anılarımı kaleme almıştım. Bir çok şeyi farklı hatırlamış olabilirim. Burada paylaşsam, acaba ilginizi çeker mi?

Hasip

Yazmalısln Sevgili Sinasi

Kırık kolla nasıl denize girdiğini. 

Seni sevmeyen grip olsun

(Beni sevmeyeni de Tanrıya emanet ediyorum)

Yazdıklarını okumak istemeyen de okumasin.

Cem bizi gruptan atana kadar ben de yazarım.

Tolga Teşekkürler sana.

Sahi ya bizim …Fikret’i gören var mı?

Şinasi 

Yazdım zaten, 3 sene önce. Paylaşmamı ister misiniz? Ben istiyorum, çünkü yanlış hatırladıklarımı düzeltmenizi istiyorum. Ayrıca kendi hatırladıklarınızı da yazarsanız, hikayeye eklerim.

Bu anılarımı, varsa yanlış hatırladıklarımı düzelt diyerek Arif’e gönderdim. Maalesef Arif işlerinin yoğunluğu dolayısiyle bunu yapamadı. Bu nedenle bu metin tamamen benim ifademdir.

MERSİN’DEN MARMARİS’E BİSİKLETLE AKDENİZ TURU YAPTIK(MI?)

1972 yılı Haziran dönemi sınavları bittiğinde, birçoğumuz A.Ü.Fen Fakültesi’nden kimya mühendisi ünvanı ile mezun olup yıllar süren öğrenciliğe veda edeceğimizi düşünerek,  birlikte son defa ortaklaşa birşey yapalım diye fakülte bahçesindeki Nilüfer çiçekli Japon balıklı havuz başında toplandık. Güzel bir anı olabilecek bir aktivite için kafa yorduk. Bazı delikanlı öneriler yapıldı, pek beğenilmedi. Örneğin ben, Batı Karadeniz gibi ülkemizin bir yöresini yürüyerek gezelim dediğimi hatırlıyorum. Sonunda Arif’in bisikletle Mersin’den Marmaris’e Akdeniz Turu yapma önerisi kabul edildi. Bisiklet kısmına katılmayanlar Ankara’dan direkt Marmaris’e gidip kamp kuracaklar ve bisikletle gelecekleri bekleyecekler.

Etkinliğin bisiklet kısmı bana ilginç geldi ama malesef bisikletim yoktu. Sonradan aklıma babamın dayısı Ali Dayının oğlu Metin Yavaş’ın bisikletini istemek geldi. Metin’den olumlu yanıt alınca bisiklet grubuna katılmaya talip oldum. Ancak benden başka kimse bisiklet olayına sıcak bakmadığı için sadece Arif’le ikimiz Mersin’den   Marmaris’e kadar pedal basmaya karar verdik.

Ankara’dan doğruca Marmaris’e gidip deniz kenarında tatil kampı yapacak arkadaşlarından hatırladıklarım Tolga, Hasip, Akif, Ercengiz, Zeynel, Mustafa ve Hadi. Diğerlerini hatırlayamıyorum ve inşallah yukarıdaki isimlerden fazlalık yoktur!

Kamp grubu kendi aralarında programlarını geliştirirken biz de Arif’le hazırlıklara başladık. Önce bisikletlerimizin ağırlığı az olsun diye, frenler dahil her türlü aksesuarlarını sökdük. Neticede bisikletlerimiz iki teker, bir sele ve pedaldan ibaret kaldılar. Frenleme için ayakkabımızı lastiklere bastırarak durabileceğimizi hesaplıyorduk. Ancak etkinlikte bu fren hesaplarımızın iyi tutmadığı deneyler yaşadık, bunları ileride detayı ile anlatacağım.

Metin’in bisikleti daha ağır gözüküyordu. Arif şövalye ruhuyla nispeten daha hafif olan kendi bisikletini bana verdi. Bu, hatırladığım kadarıyla, Peauget marka güzel bir bisikletti. Tabi herşeylerini sökünce güzelliklerinden pek eser kalmıyordu ama, biz o zamanlar görüntüye hiç takılmıyor, sadece programladığımız etkinliği gerçekleştirmeye bakıyorduk.

Arif’le hazırlıklarımızı tamamlayıp muhtemelen 1972 yılının Temmuz başlarında Bisikletle Akdeniz Turu maceramıza başlamak üzere Mersin’e giden bir şehirlerarası otobüste yerlerimizi aldık. Şehirlerarası otobüs terminali o tarihlerde Ankara Garı bitişiğindeydi. Oraya bisikletle nasıl ulaştığımı şu anda hiç hatırlamıyorum. Ancak otobüs muavininin bizim bisikletleri otobüs bagajına almak için hiç istekli olmadığını ve Arif’in o meşhur direnciyle bu mücadeleyi kazandığını hatırlıyorum. Öyle veya böyle, belki ilave para verdik, sonuçta bisikletleri yükledik. Bizi uğurlamaya gelen Akif ve Hasip’le Marmaris’te buluşmak üzere vedalaştık ve sonra Mersin otobüs yolculuğumuz başladı.

Ertesi sabah Mersin Terminali’ne geldiğimizde, otobüste rahatsız bir gece geçirmemize karşın, bisiklet maceramızın ilk günü olduğundan heyecan içindeydik. Bu şevkle bisikletlerimizi hazırlayıp terminalden yola koyulduk.

Bugün başarabilirsek 100 km pedal basıp Silifke’ye varmayı planlıyoruz. İlk gün için bu kadar uzun bir yolculuk yapmamamız gerektiğini ancak ertesi gün popomdaki şiddetli ağrılar nedeniyle çok iyi anladım. Ama ne çare ki olan olmuş, ok yaydan çıkmıştı bir defa!

Silifke yolu inişi çıkışı olmayan düz bir yoldu. Böyle olunca nispeten hızlı yol aldık ama gene de gece yarısından önce ancak Erdemli’ye varabildik. Erdemli’de nerede kaldığımızı hatırlamıyorum. Tek hatırladığım Erdemli plajlarının ne kadar uzun ve geniş olduğuydu. İlk gün sonunda çok dehşetli yorulduğumu ve yorgunluktan yemek yemekte bile zorlandığımı hatırlıyorum. O yorgunlukla otel odasında leş gibi uyurum diye düşünürken, tam tersi oldu ve vücudumun her noktasındaki ağırlarlar nedeniyle sabaha kadar döndüm durdum. Ayrıca göğsümden çok sıkıntılar duydum ve hatta zaman zaman nefes almakta zorlandığımı hatırlıyorum. Bu şekilde nasıl sabahı ettim, bilemiyorum.

Ertesi sabah hiç dinlenmemiş bir halde zorlukla yataktan kalktım. Arif pek şikayet etmiyordu. Belli ki kondisyonu daha iyi olduğundan daha diri kalmıştı. Öyle veya böyle devam etmek zorundaydım, toparlanıp yola koyulduk.

Bugün biraz daha kısa bir yolculukla, bugünlerde ismi Yeşilovacık olan Ovacık’a kadar gideceğiz. Bu şirin sahil köyü Silifke’den sonra sadece 30 km uzaklıkta. Ancak ilk günün yorgunluğuyla olacak, gene de kolay gelmedi bana.

Akşam gün battıktan sonra ulaşabildik Ovacık’a. O zamanlar bu minik yerleşimin deniz kenarında bir tane moteli var. Kumsalın kenarındaki tek katlı tesise vardığımızda ortalıkta kimseler yoktu. Bisikletlerimizden inip binaya girdik. Herhalde otomobil sesi duymamış olacaklar ki bizi ancak içeri girince farkedebildiler. Hatırladığım kadarıyla pek müşteri  yoktu, ya da vakit geç olduğundan insanlar odalarına çekilmişlerdi. Biz de çok yorgun olduğumuzu ve birşeyler yedikten sonra hemen yatacağımızı söyledik. Eşyalarımızı almak üzere dışarı çıktığımızda otomobille gelmediğimizi anlayınca çok şaşıdıklarını hatırlıyorum.

Yemekten sonra oyalanmadan odamıza geçtik. Bu defa sabaha kadar çok derin uyuduğumuzu hatırlıyorum. Ancak sabaha karşı su sesleriyle uyandık. Zorlanarak yataktan kalkıp yere basınca, ayaklarım sulara erdi! Odayı su kaplamıştı. Acele suyun geldiği banyoya koştuk ki ne görelim: Musluğu açık bırakmışız!

Hatırladığım kadarıyla akşam sular kesilmişti, muslukları control etmeden öylesine yatmıştık. Sabaha karşı sular tekrar gelmiş olmalı. Biz su içinde ne yapacağımızı düşünürken dışarından insan sesleri duyduk. Altından sular akan odamızın kapısını açıp dışarı çıkdık ki, ne görelim? Bizim odanın kapısının altından çıkan suları görevliler süpürge ile bina dışına plajın kumlarına doğru süpürüyorlardı. Çok yorgunuz diye bizi uyandırmaya kıyamadıkları için seslenmemişler, habire suları temizliyorlar! Ne yüce bir duygu, doğrusu insan inanamıyor!

Bu ara odada bizim bazı eşyalarımız da sularda yüzüyordu. Hep birlikte ortalığı toparlayıp, tekrar yol hazırlığı yaptık. Kahvaltıdan sonra bugün bir gün öncesine göre daha iyi hissettimi hatırlıyorum. Galiba nihayet 3. Gün, bünyem yavaş yavaş bisikletle yolculuk koşullarına alışmaya başladı diye düşündüm.

Bugünkü parkurda artık düz yollar bitecek ve dağlarda tırmanışlara başlıyoruz. Çıkışlar ne kadar bizi zorlasa da, neticede oflaya puflaya tepelere varabiliyoruz. Ancak her tırmanışın sonunda bir iniş var ki daha once düşünmediğimiz tehlikeler içeriyor. Çünkü o kadar zorlanarak çıktıktan sonra, artık pedal basmamanın dayanılmaz hafifliğiyle bırakıyoruz aşağılara kendimizi!

İnişlerdeki sorun keskin virajların oluşu. Nitekim bir tanesinde Arif düşmüştü ama fazla bir sorun olmamıştı. Daha sonraki inişlerden birinde bu defa ben, yol virajını alamadım ve bisikletten düştüm. Bisikletimin düştüğüm yerde kaldığını, bedenimin ise yola düştükten sonra da yuvarlanmaya devam ettiğini hatırlıyorum!

Bana çok uzun gelen bir süre sonra yuvarlanmam bitince ayağa kalktım. Sağ bileğimde duyduğum hafif bir ağrıdan başka bir şey yoktu başlangıçta. Önce karşılıklı gülüştük Arif’le; onun düşmesinden ders almadım diye. Fakat bir süre sonra bileğim ağrımaya başladı. Bu durumda oyalanmadan tekrar yola çıkmamız gerekiyordu. Hemen bisikletlere atladık ve olabildiğince hızlı bundan sonraki ilk yerleşim yeri olan Aydıncık’a doğru pedal bastık. Zaman geçtikçe bileğimdeki ağrı arttı ve bisikleti kullanmakta zorlandıysam da sonunda Aydıncık’a vardık.

Aydıncık küçük bir yerleşim; hemen yol kenarındaki bir hana vardık. Han ahşap bir bina, müşteriler uzun bir koridordaki yataklarda uyuyorlar. Biz de bir köşeye yerleştik, ancak benim uyumam mümkün değil. Muhtemelen bir ağrı kesici almışımdır ama hiç para etmiyor, kıvranıyorum. Geceyi bir geçirebilsem, sabaha bir minübüsle Antalya’ya gideceğiz. Ama gece bitmeyecek gibi geliyor bana; acıdan duvarlara tırmanacağım. Çok çaresizim ve herhalde biraz da inliyorum.

Handa kalan 2 turist inlememi duymuş olmalılar, benimle ilgilendiler. Yanlış hatırlamıyorsam İsrail’li idiler, aralarında uzun uzun konuştular. Sonra biri otomobillerinden bir çanta getirdi. Bir kitaptan bir sürü bölümler okudular, aralarında tartıştılar ve sonunda benim koluma bilekten itibaren bir bandaj yapmaya karar verdiler. Çok sıkı saran bandaj beni biraz sakinleştirdi. Belki de verdikleri ağrı kesici daha kuvvetliydi, öylece sabahı ettim.

Sabah minübüse yerleştik, bisikletleri de tavana bağladık. Bisikletle Akdeniz Turu olarak planladığımızı yapamamış ve bisiklet maceramızı burada noktalanmış oluyorduk. Hem buna üzüldüğümden hem de kolumun ağrısından olacak keyfim kaçmıştı; öylece Antalaya’ya kadar devam ettik.

Antalya devlet hastanesinde ortopedi kliniğinde rontgen çektirmek için benim gibi kolu başı sargılı insanlarla sıra beklediğimi hatırlıyorum. İçlerinden birinin durumu oldukça kötü gözüküyordu; hemen hemen her yeri sargılar içindeydi. Benimse boynumdan bir bezle askıya alınmış kolumda sargı vardı. Gene de benim kolumu çok merak ettiği her halinden belli oluyordu, sonunda dayanamadı sordu: N’oldu koluna hemşerim?

Röntgen sonunda anlaşıldı ki kolumda kırık yokmuş, ancak kol kemiğimde uzun bir çatlak olduğu belirlendi. Doktorlar yapılan sargının yeterli olduğunu söylediler ve alçıya gerek duymadılar. Neticede kolumun kendiliğinden iyileşmesini beklemekten başka yapılacak bir şey yoktu.

Antalya’da neler yaptık, ne kadar kaldık hiç hatırlamıyorum; herhalde fazla kalmadık. Marmaris’deki arkadaşlarla buluşmak üzere tekrar bir minibus yolculuğu yaparak kamp yerlerine ulaştık.

Arkadaşlarımızın kurduğu öğrenci kampından aklımda pek bir şey kalmamış. Tahmin ediyorum ki pek güzel değildi koşullar. Ama gençtik ve  hiç bir şey keyfimizi kaçırmıyordu. Hatta sandal kiralayıp denize açıldığımızı, yüzme bilmedikleri için Akif ve Hasip’in denize girmediklerini hatırlıyorum. Arif hemen denize atladı, ben de birkaç naylon torba ile kolumu içi içe sarıp arkasından suya girdim; tek kolla da olsa yüzdüm. Ne kadar güzel gelmişti Marmaris’in tertemiz serin suları, işte bunu hiç unutmuyorum.

Bir süre yüzdükten sonra bir de baktım Akif’le Hasip kayığı kıyıya kaçırıyorlar! Böyle sululuklarına alışıktım ama bu biraz fazla abes kaçıyordu. Arif yüzüp onları yakaladı; ben tek kolla zorlanmıştım, yetişemedim. Arif kayığa çıkınca beni beklediler.

Başka anılar gelmiyor aklıma şimdi. Neler yaptık, neler yedik, nasıl yattık hatırlamıyorum. Sonunda bir haber geldi, Dayım İlhan Şenel acele Ankara’ya gelmemi istiyormuş. Sebebi tahmin edebiliyordum, Petkim’de çalışmak istediğimi söylemiştim, görüşmeye gidecekmişiz. Ben guruptan ayrılıp Ankara’ya döndüm, onlar daha ne kadar kaldılar bilmiyorum.

İşte Arif’le Akdeniz Bisiklet Turu maceramız böyle cereyan etti. Gördüğünüz gibi 42 sene sonra 64 yaşımdayken yazdığım bu anımda bir sürü hatırlamıyorum kelimeleri kullanmak zorunda kaldım. Ama diyorum ki gene de iyi ki yazdım, yoksa bunları da hatırlayamayacaktım belki de!

(28 Şubat 2014)

18 Nisan 2017

Arif

Düzeltmeler: – bisikletlerin frenlerini sökmemiştik,-Şinasinin getirdiği ve benim kullandığım GAC marka Rus malı bisikletin vites sistemi yoktu,Ankara da parayı bastırıp 3 vites taktırttık,ancak 1. gün,Mersin-Silifke arasında 2.vites arıza yaptı ve sonuna kadar bu şekilde yola devam ettim.- Ankara da otobüse binerken muavine bisikletler için bagaj parası vermedim.(bu seyahatte para işleri benden soruluyordu)- Peugeot marka,Şinasinin kullandığı bisiklet oldukça hafif,3 vitesli ve Akif’e aitti.Akif’te gelmeyi çok istemişti,ancak bisiklet talebimiz olumlu cevap verdiği için geri istemeyi kendisine yediremedi.- Mersin-Silifke arası 85-90 km. civarıdır.Seyahatin 1.gününde öğle yemeğini Erdemli çıkışı Çamlık plajı kesiminde yedik.Yemekte,bizi Ankara dan yolcu eden arkadaşlardan Zeynelin hediyesi karpuzu afiyetle etmiştik.- İlk gün akşam karanlığında Silifkeye güçlükle ulaşmıştık. (arkası yarın)

Şinasi

Harikasın Arif, nasıl hatırlıyorsun bunca ayrıntıyı. Tebrik ederim. Sonuna kadar düzeltmeleri yaparsan, bambaşka bir anı-öykü okumuş olacağız belki de!

Tolga

Cemal Şinasinin marmaris anılarını anlatsana…aslında biz fethiyede çadır kurmuştuk…arif ve şinasi oraya gelmişti diye hatırlıyorum…marmarise ordan geçmiş biz annenlere gitmiştik…

Arif

Tolga,vakit bulunca o konulara gireceğim.

Şinasi

Çok iyi olur; elbirliği ile hikayeyi bitirelim. Neticede bu etkinlik “Kimya72″nin bir ortak projesi idi.

 

19 Nisan 2017

Tolga

Cemal huuu…şinasilerin tur hikayesine devam..

Şinasi

Arif’in düzeltmeleri ile orjinal metni değiştirdim. Devam ettikçe ben de değişiklikleri yapacağım. Sonuçta elbirliği ile Kimya72 mezuniyet etkinliği öyküsünü bitirip son halini tekrar paylaşacağım. Haydi şimdi eller kalemlere(yani klavyelere!).

Hasip’in paylaştığı AÜFF fotoğraflarını da kullanacağım.

Ercengiz 

Selamlar sevgili 72’liler,

Referandum sonuçlarına ben de inanmıyorum ve düzeltileceğini sanmıyorum.

Yine de artık o kadar pervasız olamayacaklarını düşünüyorum.

   Marmaris tatiline Arif ve Şinasi sonradan katıldıklarından, bizlerin ilk günleri eksik kaldı. Ben anımsadıklarımı kısaca yazacağım. Değer arkadaşlar tamamlarsa anılar eksik kalmaz.

   Rahmetli Babam inşaat işi yaptığından, ondan beyaz ve büyük bir konik çadır almıştım. Otobüs sabah Sakar geçidinde yol yapımı nedeniyle epeyce beklemişti, ama Gökova Körfezinin nefis manzarası bunu unutturmuştu.

Marmaris ‘e ulaşınca çadır kurableceğimiz yer sorduğumuzda bir pansyonun bahçesini önermişlerdi. Biz çadır kurmakla cebelleşirken bir kadın “Yatakta yılan var!” diye bağırarak pansiyondan dışarı fırladı. Ev sahipleri epeyce aradılarsa da yılanı bulamadılar. Biz o çadırda kaç gece nasıl kaldık diye halen düşünüyorum.

Çok sıcak olduğunu ve o kadar kişinin, kaç kişi olduğumuzu anımsamıyorum, o şantiye  çadırında on gün kadar balık istifi nasıl kaldığımızı düşünün artık.  

   Arkadaşların çoğu akşamları içki içtiğinden  geç yatıp geç kalkıyordu. Uyumsuz ben ise erken yatıp erken kalkıyordum.  

  Turunç koyunun çok güzel olduğunu duymuştum ve yalnızca denizden motorla gidiliyordu; ancak sabah erken kalkan motor akşam dönüyordu. Bu arkadaşlarımın uyku düzenine uymadığından bir sabah tek başıma gittim.  Cennet gibi bir koy. Bir iki lokantadan başka birşey yok. Deniz-güneş-deniz-güneş derken pancar gibi kızardım. Akşama  yoğurt sürdüysem de su topladı sırtım ve gömlek değdiğinde bile çok acıyordu. Bunu arkadaşlarla paylaştığımda sevgili Kardeşim Akif sırtıma bir şaplak indirdi. Işte   ilk tatilimden hiç unutmadığım anım bu.

   Yine de herşey çok güzeldi.

   Sevgilerimle.  Esenlikler dilerim. 

  1. Ercengiz Yıldırım

Şinasi 

Arif ve Ercengiz’in yazdıklarını ekledim.

20 Nisan 2017

Arif 

Beyler,ben daha yazacaklarımı bitirmedim,bekleyin hele.

Şinasi 

Biliyorum, henüz Silifke’deyiz! Devamını bekliyorum. Sen yazdıkça orijinal metni düzelteceğim. En son halini burada paylaşacağım. Slm.

Cem

Yatın uyuyun, sabahın köründe

Arif

Marmaristeki konik çadır nereden geldi diye merak ediyordum,hani on arkadaşın kıvrılarak yatıp uyuduğu çadır.Neyse öğrendim.

Şinasi ne acele ediyorsun,daha Silifkeye gelemedik.

Evet gençler,nerede kalmıştık ! 1.günün akşamı Silifkeye ulaşmaya çalışıyorduk.(Şinasi,hafıza-mafıza diye beni gaza getirdin,hatıralar tefrikaya dönme yolunda,kısa

kesmeye çalışacağım)

O yıllarda Silifke ovasında yerleşim tarla kenarlarındaki köy evi tipi çiftlik evlerinden oluşuyordu ve aydınlatma yoktu.Akşam karanlığında Şinasi ile iletişimi kaybettik.Etraftan gelen köpek havlamaları beni oldukça tedirgin etmişti.Hareket halindeki bisiklete karşı köpeklerin özel ilgisi vardır.Çocukluğumda Osmaniyede evimizin köpeği bisiklete binen ağabeyimi ısırmıştı.Neyse,korktuğum başıma gelmedi,köpekler hep uzaktan bağladılar,ancak sivrisineklerle karşı çaresizlik.Mevsim ve yöre durumundan dolayı sıcak ve nemli ortamda,üstelik şortlu vaziyette sivrisinekler bizi epey rahatsız ettiler.Sonunda Silifkeye ulaştığımda Şinasiyi bir aydınlatma direği altında beni beklerken buldum.İkimizin de konuşacak halı yoktu,işaretlerle otel ve yemek hususlarında anlaştık.Bir köprüden Göksuyu geçtik ve karşımıza gelen ilk otele daldık.Allahtan yer vardı.Ayrıca,otelin lokantası da mevcuttu.Birer çorba ve kebab söyledik.Çorbaları içtik,kebabı beklemeye başlamıştık ki,Şinasi “ben dayanamıyorum,yatmaya gidiyorum” dedi.Aşırı yorgunluk ve su kaybı kebabı beklemesine mani olmuştu.Ben dişimi sıkıp bekledim ve 2 porsiyon kebabı görürdüm.Ertesi günün programı kesin değildi,ya Yeşilovacık,ya da Aydıncıktı.Hareket saati ile yol durumu etabımızı belirleyecekti.Gençler şimdilik bu kadar.

Cemal

O konik çadırı ben Kızılay’ dan almıştım. Sonra

En çok da direkleri sorun yaratmıştı

Tolga

Haydaaa çadır kimin ercengizin mi cemalinmi…

Aslında ben de cemalin diye biliyordum ama…

Şinasi 

Arif, görüyorsun bi ben değilim hatırlamayan!

Tolga 

Bir de op a soralım…

Op=oturum operatörü.  yani cem

Benim hatırladığım şu;

Biz cemalle belki birileri dah vardı onu hatırlamıyorum,ankaradan çadırla otobüse bindik ben ilk fethiyede bir okulun bahçesinde çadır kurduk diye hatırlıyorum,,,

Cemal

Tolga,  kampı dağıttıktan sonra çadırı biz seninle Marmaris’e feribotla götürmedik mi,  sırıkları güverteye yaydık. Annemlere gittik.

Arif

Beyler,Marmaristeki konik çadır Sizin Fethiyede okul bahçesine kurduğunuz çadır değildi.Marmarise indiğimizde konik çadır bir kaç gün önceden kurulmuştu,biz önceden kurulmuş çadıra misafir       olmuştuk.

Tolga

Evet konu gittikçe gün yüzüne çıkıyır,Cemal hatırladı,Evet biz önce fethiyede çadır kurduk,. Mehmet de vardı.şinasiler önce bizim kampa arifle geldi..sanırım akif de vardı..

Arif

Akif yoktu ama bisikleti vardı.

Hasip

Akif vardı.

Arif

Hasipciğim,Tolga Fethiyede bahsediyor.

Hasip

Kabul edildi

Tolga

Şinasi bak bir de hasibe özelden konuşalım diyordun …gerçekler gün yüzüne çıkıyor..  

Şinasi 

Evet, çok güzel oluyor. Grup olmak bu işte!

Ercengiz 

Ha gayret, iyi gidiyor da Cemal kampları karıştırdı herhalde. Bu yaşlarda normal.

Iyi geceler.

21 Nisan 2017

Hasip

Tşkler Şinasi

Tşkler Zerrin

Sabah akşam sizden

Bir ses duymak güzeldi

Günlük yaşamın telaşı işte 

Takılamadlm konuların peşine.

Biraz da performansı saklıyorum Silifkeden Marmaris’e gelecek olanlara

22 Nisan 2017

Arif

Akdeniz Bisiklet Turu 2.gün.Yıl :1972,mevsim : yaz.Silifkeden saat 11- civarında ayrılınca 2.günün etabı belli oldu; Silifke-Yeşilovacık.2.gün hava ve yol gayet iyi görünüyordu.Taşucunu geçtik,Boğsağa gelmeden önce turkuaz renginde denizi bulunan son derece güzel,küçük bir koyda deniz mevsimini açtık.Bizden başka birkaç genç daha vardı denize giren.(sonraki yıllarda oradan geçtiğimde ortam Florya plajından farksızdı).Sonra Boğsağa geldik,burası küçük bir balıkçı köyü idi.(bir sonraki yıl tekrar oradan geçtim,hatta biraz kaldım ve halen devam eden arkadaşlıklar kurdum).Boğsaktan sonra dağlar başladı.Pedal çevirerek dağı aşmamız mümkün değildi.Yaklaşık bir saat kadar gerek yürüyerek,gerekse dinlenerek  dağın tepesine geldik.Zirveden aşağıya,Akdere Köyüne keyifle inebilirdik artık (sen öyle san).Şinasi önde ben arkada virajları yatarak inmeye başladık.Bir saatlik bisikletle dağ tırmanışının acısını çıkartacaktık. Ancak,3. veya 4. virajda aşırı hızlanan,bu turda bisikletlerin ağır vasıtası olduğunu ispat eden GAC bu virajı alamayacağını belli etti.Bütün gücümle frenlere asıldım ve gidonu sola çevirmeye çalıştım ama bu salatalar GAC’ı durdurmayı başaramadı,gidon sola dönmedi,ama göbeği döndü,bende tepe taklak uçtum.Bisiklet yukarıda sağ bankette,bense aşağıda sol banketteydim.O yıllar o yollarda trafik olmadığından ilaveten araç kazası vuku bulmadı.Hasarın derecesini anlayabilmek için 10-15 dk. kadar kımıldamadan yattım.Bu süre içerisinde tek bir araç geçmemişti.Kanayan dizlerim ve böğrüm dışında içten gelen bir sızı hissetmediğimden yavaşça kalktım.Bisiklete biner,ağır ağır köye inerim,bu arada Şinaside gelmediğimi görünce geri gelir diye düşünüyordumki, bir tatsız sürpriz daha; ön lastik patlamıştı.Uzun kadın kısası bisikletle yürüyerek çıktığım dağı aynı şekilde yürüyerek inmek varmış kaderde.Akdere Köyüne geldiğimde ortalık çok sakindi.Gün ortası olduğundan köyün erkekleri tarlada çalışıyorlardı sanırım,sadece kadınlar ve çocuklar vardı etrafta.Onlarda,yara bere içinde dağdan elde bisikletle inen bu yabancı adama kuşkuyla bakıp evlerine çekiliyorlardı.Sonunda,evinin bahçesinde oturmakta olan yaşlı bir kadın beni gördü ve çağırdı.Kaza geçirdiğimi anlatınca kızları ve gelinleriyle beraber yaralarına müdahale ettiler.Orada dinlenirken Şinasi geldi.Uzun süre Pedal basmış,sonra gelmediğimi görünce biraz beklemiş,nihayetinde geri dönmüş.Durumun izahatını yaptım,sağolsun bisikletin patlak lastiğini onardı.Bu ufak ayrıntıda sonra kadınlara teşekkürle veda ettik.(yanımızdaki Ankara ev yapımı kurabiyelerdende ikramda bulunarak).Akşamüstü Yeşilovacığa ulaştık.Geceyi geçirebileceğimiz tek yer şehrin çıkışındaki kumsal üzerinde bulunan bir moteldi.Oraya yerleştik,ancak bir sorun vardı;elektrik yoktu ve lüx lambalarıyla aydınlatılıyordu ortam.Şimdilik bu kadar.

Zerrin

Ya arkadaşlar ne macera yaşamışsınız, bazen halinize gülerek, bazen de üzülerek anılarınızı okuyorum.Yinede çok güzel, iyiki yaşamışsınız.Hikmet’çiğim, sen nezaman gittinPolonya’ya?Ankara’ ya döndüğünde görüşelim. O videoyu görünce bende beğendim.

Tüm arkadaşlara selamlar, Mutlu günler.

Şinasi 

Arif, geç vakit okudum anıları; tek kelime ile süper bir hafızan var, tebrik ederim. Ayrıca kalemin de çok güzel, neden daha önce yazmadın diyorum.

23 Nisan 2017

Arif

Sevgili Şinasi,teşekkür ederim.Hafızamı zorluyorum,ancak yazarken zorlandığımı da itiraf ederim.Yarın (bugün) devam etmeye çalışacağım.Sevgiler.

24 Nisan 2017

Arif

Bisiklet Turu,3.gün; bir gün öncenin yorgunluğu neticesi,Yeşilovacıktan çıkışımız saat 11-‘den sonraya denk geldi.Bugünkü hedef Aydıncıktı.Yaklaşık 35-40 km. civarı.Yol dağlar arasından devam ediyordu.İniş-çıkış,değişik yol şartlarında kimi Pedal çeviriyor,kimi de bisiklet elimizde yürüyorduk.Yol arada bir sahile iniyor,güzel kumsallarda karşılaşıyorduk.Buralarda denize girip keyfini çıkartıyorduk seyahatin.Bisikletle seyahatin son günü olduğu aklımıza bile gelmiyordu.Birara Şinasinin bisikletinin lastiği patladı,becerikli Şinasi kısa sürede halletti.Öğleden sonra 15-16 arasıydı galiba.Ben bir gün önceki kazadan dolayı temkinli,daha yavaş giderken,Şinasi,kazayı hafif bir acemilikle yaptığımı ima edercesine Pedal basarak hızlanıyordu.Bu arada,nadirde olsa gelen bir otomobil bizi geçti.Şinasi’de yarışa kalkıştı arabayla,iyice hızlanıp gözden kayboldu.Bir kaç viraj sonra gördüğüm şey tüylerimi diken diken etti.Şinasinin bisikleti virajın en uç noktasındaydı ve Şinasi ortada yoktu.Hemen durup bisikletin olduğu yerden aşağıya baktım ki,orada bir set vardı ve setten sonrasında uçurum,ve Şinasi sette idi.O set olmasaydı Şinasiyi aşağılardan toplamam gerekebilirdi.Şinasi gülerek yukarıya çıktı ve “1-1 olduk ” dedi.Büyük bir rahatlama idi hissettiğim,neyseki korkulan olmamıştı.Orada oturup biraz sohbet ettik.Az bir süre sonra görünürde en ufak bir yarası-beresi olmayan Şinasinin sağ bileğini tuttuğunu ve sızlamakta olduğunu söylediğini duydum.Bu hiçte iyi bir haber değildi.Böyle durumlarda zaman geçtikçe ve olay soğudukça sızı şeklinde ve gitgide artan bir ağrı varsa durum tatsız demekti.Şinasinin bileğini havlu ile sıkıca sardım,kendiside gidonun sağındaki fren elciğini sol tarafa aldı.Aydıncığa doğru hareket ettik.Allahtan yol nispeten düz ve inişliydi.Yaklaşık 1 saat sonra Aydıncıktaydık.Orada Geceyi geçirebileceğimiz yer bir Handı,gerçek bir han;eski yüzyılları yaşıyoruz gibi geldi bana.Handa uzun bir koridor,koridorda yan yana dizili yataklar vardı.Müşteriler 1’er lira verip  boş buldukları yatağa yatıyorlar,tutkularını alıncada kalkıp gidiyorlardı.(at ve eşeklerini bağlayacak yerde vardı herhalde!).Hancıya durumumuzu anlatınca handa bir rezidans (mutfaklı oda),birde lüks oda olduğunu,rezidansta (Şinasi sana söylüyorum) İsrail üzerinden gelen iki Fransız turist olduğunu,bir hafta önce 2 günlüğüne geldiklerini,ancak hala kaldıklarını ve daha da kalacaklarını söyledi.Fransızlar galiba öğretmen diler ancak tam hatırlamıyorum.Hancı,kişi baş 2’şer lira vererek lüks odada kalabileceğimizi bildirdi.Tabii ki kabul ettik,ancak Şinasinin ağrısı gittikçe artıyordu,bende Panalgine takviyesini arttırarak ağrıyı azaltmaya çalışıyordum.Fransızlarla tanıştık,durumu anlattık,Şinasinin havlu bandajını sargı bandajına çevirdiler,sonra yattık.Ancak,sabaha karşı 04- civarında Şinasi inleyerek beni uyandırdı.Bende Fransızları uyandırdım.Malum bizden tecrübelilerdi.Fransızlar bize en yakın hastahaneye gitmemizi salık verdiler.Bisikletle seyahatin bisiklet kısmının bittiğini bu şekilde anladık.Mersin daha yakındı ama biz arkadaşlarla Marmaristeki buluşmaya söz verdiğimizden Antalya yönünü tercih ettik.Şimdilik bu kadar.

Şinasi

Çok iyi gidiyorsun Arif, durmak yok, yazmaya devam.

Tolga

Kim tutar seni Arif bas pedala…

28 Nisan 2017

Arif

Akdeniz Bisiklet Turu devam ediyor.Sabah Aydıncıktan ayrılacaktık.(sonraki yıllarda bu yollardan arabayla birkaç defa geçmiş,kaza yaptığımız yerlerde durarak saygı duruşunda bulunmuştum.Her iki kazayı da gerçekten ucuz atlatmıştık).Aydıncıktan ayrılmak o kadar kolay değildi.Yıl 1972,otobüs-dolmuş hiçbir vasıta gözükmüyordu Antalya’ya gidecek.Sonunda Denizli plakalı bir minibüs geldi.Şöför hem geziyor,hem de yolcu olursa alıp benzin parasını çıkartıyormuş ve yoluda Antalyadan geçiyormuş.Bisikletleri üste bağlatıp minibüse bindik ve Akşamüstü Antalya’ya ulaştık.Ancak,hastahaneye gittiğimizde geç kaldığımızı öğrendik.(neden Acil Servise almamışlardıki,yoksa benmi yanlış hatırlıyorum ? Şinasi yardım et ,ertesi güne mi kalmıştık ? )Antalyada gecesi 6 lira olan bir otel bulduk.Şimdiki yönetimin öncüsü kabul edebilece ğimiz bir hacı bizi karşıladı.Her cümlesi Allah,Bismillah,Yarabbi Şükür ile başlıyordu.Kısa keseyim;bu Hacı Dayı 3 gün kaldığımız otelinden ayrılırken Oda içinde bulunan duştan kaç defa yararlandığımızı sordu,zira her bir kullanım 1,5 lira imiş ! Bizim hacının aklı fikri parada.(gerçek hacıları ve dindarları tenzih ederim).Sonuçta,tabii ki duş parası vermedik.Hastahanede,Şinasinin bileğinde kırık olduğunu,ancak çok iyi bandajlandığı için kırığın ayrılmadığını bildirdiler.Kendileri de alçıya almadılar,sadece bandajı yenileyerek bizi yolcu ettiler.Antalyadan Marmaris geçerken önce Fethiye’ye uğrayacaktık.Ankara da konuştuğumuz Tolga ve Cemal Fethiyede çadır kuracaklardı ve biz onlarla buluşacaktık.Ve buluştuk ama hala çözebilmiş değilim o zamanki haberleşme şartlarında biz Tolga ile Cemali bir ilkokulun bahçesinde kurdukları çadırlarında nasıl bulduğumuzu…Fethiye’ye nasıl geldik: 3 gün Antalyada kaldıktan sonra 4.gün bir minibüsle Fethiye’ye doğru hareket ettik.O yıllarda deniz kenarı yolu henüz yapılmamıştı.Dağ yolundan,Elmalı üzerinden gidiliyordu.Yol ham topraktı,grayder yada buldozer yolu kazmış,öylece bırakmış,kazayağı ve silindirle sıkıştırılmamıştı.O yolda minibüsün 3 defa lastiği patladı,yedek lastik yetmediğinden,2 defa şöför ve muavini lastiği tamir ettiler.Demek ki tedarikli idiler.Pilim bitti,devamı pek yakında.

Şinasi 

Harikasın Arif, çok iyi yazıyorsun. Devamını bekliyoruz.

2 Mayıs 2017

Arif

Akdeniz Bisiklet Turuna devam; o yolda gerçek bir nostalji yaşadık (o yıllar için dahi geçerli bir nostalji) :bir dağ lokantasında bakır kaplarda,hakiki esmer buğdaydan yapılmış ekmekle beraber kuru fasulye-pilav yedik.(Sunum: bir kapta k.fasulye,diğerinde p.pilavı şeklindeydi) Yemekte Şinasiye uyarım “bol ekmek ye,bol bol…m had safhaya ulaştığını belrtmemişim.

Şinasi 

bol bol…m had safhaya ???

Arif

(hatalı yazım,düzeltiyorum) “bol ekmek ye,bol bol”.Parasızlığın had safhaya ulaştığını belirtmemişim.Akşamüstü Fethiye’ye ulaştık ve yukarıda bahsettiğim gibi,bir şekilde Tolga ve Cemalle buluştuk.O akşam gemi ile Marmaris geçmek durumunda kaldık.Limanda gemiye binmeye hazırlanırken,İstanbul-İskenderun seferini yapan gemide seyahat eden rahmetli İrfan’a rastladık.Onunla sohpetten sonra gemiye bindik.Buradaki sıkıntı basitti; gemide bütün yerler doluydu,sadece birkaç bank ve zemin boştu.Şinasi VIP olduğundan,ona bir bank ayarladık.Biz ise açık havada,zeminde yattık.O Geceyi gemide,Fethiye-Marmaris yolunda geçirdik.Sabah Marmaristeydik.Gemi limandan açıkta demirliyor,motorlar para ile Marmaris yolcularını şehre taşıyorlardı.Bizimde ufak bir sorunumuz vardı,paramız ancak en mütevazı bir kahvaltıyı karşılayacak kadardı.Karizmayı çizdirmemek için de yol arkadaşlarımıza durumumuzu açıklamamıştık.Şinasi ” ne yapacağız” diye sorduğunda,motorcuya iskeleye kadar Dayı diyeceğiz,ondan sonra pır diye karşılık verdiğimde Şinasi çok şaşırmıştı.Motora bisikletlerle bindik,para istediklerinde elimizin dolu olduğunu,inerken vereceğimizi söyledim.Motor iskeleye yanaştığında Şinasiye fırla dedim,arkasından da ben gazladım bisikletle (Parasızlığın gözü kör olsun). Bundan sonrası net değil.Öncelikle bizimkileri bulmalıydık.Öğle civarı,nasıl olduğunu tam hatırlamıyorum ama arkadaşların izini bulduk.Önce,sanki Sinan’ı (Şinasinin kardeşi) bulduk gibi.Sonuçta,Akif,Hasip,Ercengiz,Zeynel ve diğerleriyle (Şinasi,kimlerdi,yardım et ) buluştuk.Akif’e yamandım,Marmariste kaldığımız sürece kendisini para kasası olarak seçerek onurlandırdığımızı bildirdim.Her halde mest olmuştur bu onurlandırmamızdan.Akşam nerede mi yattık … Arkadaşlarla beraber,10-15 kişilik koni şeklindeki bir çadırda yattık.(Ercengiz,çadırın nereden geldiğini açıklamıştı) Şinasi,inatçılığını ve azmini burada da gösterdi,suya girmesi kesinlikle yasak olan kırık bileğini naylon bir kılıfla izole ederek denize girip yüzdü.Marmaris günlerimizin bitimini Şinasi,her nekadar Petkim haberine bağlıyorsada,işin doğrusu,kendisini para kaynağı olarak seçerek onurlandırdığımız Akif’in “bu kadar onur bana yeter,size son kıyağım,Marmaris-Ankara otobüs biletini alarak,iyi yolculuklar dilememdir” demesiydi.Sonuç olarak gerçekten değişik,hoş,zorluklarla dolu ama keyif aldığımız bir seyahat olmuştu.Şinasiyle sözleştik, önümüzdeki yıllarda aynı parkuru tekrar geçeceğiz,kararlıyız.

3 Mayıs 2017

Şinasi 

Çok güzel Arif, gerçekten çok güzel yazıyorsun. Ayni parkuru ilk fırsatta gene geçelim. Selamlar.

…. Fotoğraf…..

Arif’in yazdıklarınn son kısmı da okuduktan sonraki yüz ifademdir.

Arif

Sevgili Şinasi,bizde bu gençlik olduktan sonra değil Akdenizi,tüm Türkiyeyi dolaşırız. Tekrar teşekkürler hakkımda yazdıkların için.Bu arada,Tolganın bahsettiği,Fethiyede ki 3.kişi bencede Mehmet Aydınlıoğlu idi.

Şinasi 

Aynen. Selamlar..

15 Mayıs 2017

Şinasi

AKDENİZ BİSİKLET TÜM PAYLAŞIMLAR!!!

Şinasi:

WhatsApp’ın kötü tarafı, geçmişteki paylaşımlara yeni yorumlar yazmak kolay değil. Çünkü araya giren yeni paylaşımlardan sonra geriye dönüp orijinal paylaşımı bulmak da zor, hatırlamak da!

Sevgili Arkadaşlarım, bunları yazmaktan muradım , Arif’le 1972 yılındaki bisiklet maceramız üzerine yapılan anlatımlarımız ve diğer yorumları takip etme zorluğu. Bunun üstesinden gelmek için, kendi anılarımı, arkasından Arif’in çeşitli zamanlarda paylaştığı “düzeltmelerini” ve diğer arkadaşların yorumlarını bir araya getirdim. Böylece anıları ve “düzeltmeleri” ve yorumları paylaşıldığı sıra ile hepsini birden okumak imkanı oluyor. 

Şimdi bu yazıları kim okur kim merak eder bilemiyorum; ancak ben tarihe not düşmek gibi, bu uzun paylaşımı yapmadan önce sonuç olarak iki çıkarımımı sizlerle paylaşacağım:

  1. Ben bu anılarımı 28 Şubat 2014 tarihide yazdım; yani anıları yaşadıktan 42 yıl sonra! Arif ise 45 yıl sonra! Yani oldukça uzun yıllar geçmiş, bir çok şeyi farklı hatırlamamız çok doğal. Bu nedenle anılarda düzeltme yapmak çok anlamlı değil. Ben böyle hatırlıyorum, o öyle hatırlıyor. Bence bu iki anlatımın orjinal haliyle kalması daha uygun. İkimiz de yazdık, okursanız iki öykü gibi!
  2. Amacım övünmek değil (belki de biraz), bu bisiklet turunu şu anda tekrar edebilirim. Zira şimdi hem bisikletler daha iyi, hem de benim kondisyonum! O zamanlar düzenli bir sporcu değildim, ama şu anda bir çok sporu düzenli olarak yapıyorum. Bu da şu anlama geliyor, tam 45 yıl sonra içinizden bir arkadaşınız, Mersin-Marmaris arasını bisikletle geçme gücünü kendisinde bulabiliyor. Başta Arif olmak üzere, içinizden birisi veya çocuklarınız olabilir, böyle bir bisiklet turu düşünürse ben hazırım, bilesiniz.

Şimdi artık bu konudaki paylaşımları topluca vermeye geçebilirim. Önce kendi anılarımı veriyorum, sadece bir fiziksel hatayı düzelterek: Birinci gün sonunda Erdemli’de yatıp, ikinci güne Silifke’den yola çıkma çelişkisini düzelttikten sonra.  Arkasından Arif’in paylaşımları ve diğer arkadaşların katkıları. 

İyi okumalar..

Şinasi:

MERSİN’DEN MARMARİS’E BİSİKLETLE AKDENİZ TURU YAPTIK(MI?)

1972 yılı Haziran dönemi sınavları bittiğinde, birçoğumuz A.Ü.Fen Fakültesi’nden kimya mühendisi ünvanı ile mezun olup yıllar süren öğrenciliğe veda edeceğimizi düşünerek,  birlikte son defa ortaklaşa birşey yapalım diye fakülte bahçesindeki Nilüfer çiçekli Japon balıklı havuz başında toplandık. Güzel bir anı olabilecek bir aktivite için kafa yorduk. Bazı delikanlı öneriler yapıldı, pek beğenilmedi. Örneğin ben, Batı Karadeniz gibi ülkemizin bir yöresini yürüyerek gezelim dediğimi hatırlıyorum. Sonunda Arif’in bisikletle Mersin’den Marmaris’e Akdeniz Turu yapma önerisi kabul edildi. Bisiklet kısmına katılmayanlar Ankara’dan direkt Marmaris’e gidip kamp kuracaklar ve bisikletle gelecekleri bekleyecekler.

Etkinliğin bisiklet kısmı bana ilginç geldi ama malesef bisikletim yoktu. Sonradan aklıma babamın dayısı Ali Dayının oğlu Metin Yavaş’ın bisikletini istemek geldi. Metin’den olumlu yanıt alınca bisiklet gurubuna katılmaya talip oldum. Ancak benden başka kimse bisiklet olayına sıcak bakmadığı için sadece Arif’le ikimiz Mersin’den   Marmaris’e kadar pedal basmaya karar verdik.

Ankara’dan doğruca Marmaris’e gidip deniz kenarında tatil kampı yapacak arkadaşlarından hatırladıklarım Tolga, Hasip, Akif, Ercengiz, Zeynel, Mustafa ve Hadi. Diğerlerini hatırlayamıyorum ve inşallah yukarıdaki isimlerden fazlalık yoktur!

Kamp gurubu kendi aralarında programlarını geliştirirken biz de Arif’le hazırlıklara başladık. Önce bisikletlerimizin ağırlığı az olsun diye, frenler dahil her türlü aksesuarlarını sökdük. Neticede bisikletlerimiz iki teker, bir sele ve pedaldan ibaret kaldılar. Frenleme için ayakkabımızı lastiklere bastırarak durabileceğimizi hesaplıyorduk. Ancak etkinlikte bu fren hesaplarımızın iyi tutmadığı deneyler yaşadık, bunları ileride detayı ile anlatacağım.

Metin’in bisikleti daha ağır gözüküyordu. Arif şövalye ruhuyla nispeten daha hafif olan kendi bisikletini bana verdi. Bu, hatırladığım kadarıyla, Peauget marka güzel bir bisikletti. Tabi herşeylerini sökünce güzelliklerinden pek eser kalmıyordu ama, biz o zamanlar görüntüye hiç takılmıyor, sadece programladığımız etkinliği gerçekleştirmeye bakıyorduk.

Arif’le hazırlıklarımızı tamamlayıp muhtemelen 1972 yılının Temmuz başlarında Bisikletle Akdeniz Turu maceramıza başlamak üzere Mersin’e giden bir şehirlerarası otobüste yerlerimizi aldık. Şehirlerarası otobüs terminali o tarihlerde Ankara Garı bitişiğindeydi. Oraya bisikletle nasıl ulaştığımı şu anda hiç hatırlamıyorum. Ancak otobüs muavininin bizim bisikletleri otobüs bagajına almak için hiç istekli olmadığını ve Arif’in o meşhur direnciyle bu mücadeleyi kazandığını hatırlıyorum. Öyle veya böyle, belki ilave para verdik, sonuçta bisikletleri yükledik. Bizi uğurlamaya gelen Akif ve Hasip’le Marmaris’te buluşmak üzere vedalaştık ve sonra Mersin otobüs yolculuğumuz başladı.

Ertesi sabah Mersin Terminali’ne geldiğimizde, otobüste rahatsız bir gece geçirmemize karşın, bisiklet maceramızın ilk günü olduğundan heyecan içindeydik. Bu şevkle bisikletlerimizi hazırlayıp terminalden yola koyulduk.

Bugün başarabilirsek 100 km pedal basıp Silifke’ye varmayı planlıyoruz. İlk gün için bu kadar uzun bir yolculuk yapmamamız gerektiğini ancak ertesi gün popomdaki şiddetli ağrılar nedeniyle çok iyi anladım. Ama ne çare ki olan olmuş, ok yaydan çıkmıştı bir defa!

Silifke yolu inişi çıkışı olmayan düz bir yoldu. Böyle olunca nispeten hızlı yol aldık ama gene de gece yarısından önce ancak Silifke’ye varabildik. Öğle molasında Erdemli’de nerede kaldığımızı hatırlamıyorum. Tek hatırladığım Erdemli plajlarının ne kadar uzun ve geniş olduğuydu.

İlk gün sonunda çok dehşetli yorulduğumu ve yorgunluktan yemek yemekte bile zorlandığımı hatırlıyorum. O yorgunlukla otel odasında leş gibi uyurum diye düşünürken, tam tersi oldu ve vücudumun her noktasındaki ağırlarlar nedeniyle sabaha kadar döndüm durdum. Ayrıca göğsümden çok sıkıntılar duydum ve hatta zaman zaman nefes almakta zorlandığımı hatırlıyorum. Bu şekilde nasıl sabahı ettim, bilemiyorum.

Ertesi sabah hiç dinlenmemiş bir halde zorlukla yataktan kalktım. Arif pek şikayet etmiyordu. Belli ki kondisyonu daha iyi olduğundan daha diri kalmıştı. Öyle veya böyle devam etmek zorundaydım, toparlanıp yola koyulduk.

Bugün biraz daha kısa bir yolculukla, bugünlerde ismi Yeşilovacık olan Ovacık’a kadar gideceğiz. Bu şirin sahil köyü Silifke’den sonra sadece 30 km uzaklıkta. Ancak ilk günün yorgunluğuyla olacak, gene de kolay gelmedi bana.

Akşam gün battıktan sonra ulaşabildik Ovacık’a. O zamanlar bu minik yerleşimin deniz kenarında bir tane moteli var. Kumsalın kenarındaki tek katlı tesise vardığımızda ortalıkta kimseler yoktu. Bisikletlerimizden inip binaya girdik. Herhalde otomobil sesi duymamış olacaklar ki bizi ancak içeri girince farkedebildiler. Hatırladığım kadarıyla pek müşteri  yoktu, ya da vakit geç olduğundan insanlar odalarına çekilmişlerdi. Biz de çok yorgun olduğumuzu ve birşeyler yedikten sonra hemen yatacağımızı söyledik. Eşyalarımızı almak üzere dışarı çıktığımızda otomobille gelmediğimizi anlayınca çok şaşıdıklarını hatırlıyorum.

Yemekten sonra oyalanmadan odamıza geçtik. Bu defa sabaha kadar çok derin uyuduğumuzu hatırlıyorum. Ancak sabaha karşı su sesleriyle uyandık. Zorlanarak yataktan kalkıp yere basınca, ayaklarım sulara erdi! Odayı su kaplamıştı. Acele suyun geldiği banyoya koştuk ki ne görelim: Musluğu açık bırakmışız!

Hatırladığım kadarıyla akşam sular kesilmişti, muslukları control etmeden öylesine yatmıştık. Sabaha karşı sular tekrar gelmiş olmalı. Biz su içinde ne yapacağımızı düşünürken dışarından insan sesleri duyduk. Altından sular akan odamızın kapısını açıp dışarı çıkdık ki, ne görelim? Bizim odanın kapısının altından çıkan suları görevliler süpürge ile bina dışına plajın kumlarına doğru süpürüyorlardı. Çok yorgunuz diye bizi uyandırmaya kıyamadıkları için seslenmemişler, habire suları temizliyorlar! Ne yüce bir duygu, doğrusu insan inanamıyor!

Bu ara odada bizim bazı eşyalarımız da sularda yüzüyordu. Hep birlikte ortalığı toparlayıp, tekrar yol hazırlığı yaptık. Kahvaltıdan sonra bugün bir gün öncesine göre daha iyi hissettimi hatırlıyorum. Galiba nihayet 3. Gün, bünyem yavaş yavaş bisikletle yolculuk koşullarına alışmaya başladı diye düşündüm.

Bugünkü parkurda artık düz yollar bitecek ve dağlarda tırmanışlara başlıyoruz. Çıkışlar ne kadar bizi zorlasa da, neticede oflaya puflaya tepelere varabiliyoruz. Ancak her tırmanışın sonunda bir iniş var ki daha once düşünmediğimiz tehlikeler içeriyor. Çünkü o kadar zorlanarak çıktıktan sonra, artık pedal basmamanın dayanılmaz hafifliğiyle bırakıyoruz aşağılara kendimizi!

İnişlerdeki sorun keskin virajların oluşu. Nitekim bir tanesinde Arif düşmüştü ama fazla bir sorun olmamıştı. Daha sonraki inişlerden birinde bu defa ben, yol virajını alamadım ve bisikletten düştüm. Bisikletimin düştüğüm yerde kaldığını, bedenimin ise yola düştükten sonra da yuvarlanmaya devam ettiğini hatırlıyorum!

Bana çok uzun gelen bir süre sonra yuvarlanmam bitince ayağa kalktım. Sağ bileğimde duyduğum hafif bir ağrıdan başka bir şey yoktu başlangıçta. Önce karşılıklı gülüştük Arif’le; onun düşmesinden ders almadım diye. Fakat bir süre sonra bileğim ağrımaya başladı. Bu durumda oyalanmadan tekrar yola çıkmamız gerekiyordu. Hemen bisikletlere atladık ve olabildiğince hızlı bundan sonraki ilk yerleşim yeri olan Aydıncık’a doğru pedal bastık. Zaman geçtikçe bileğimdeki ağrı arttı ve bisikleti kullanmakta zorlandıysam da sonunda Aydıncık’a vardık.

Aydıncık küçük bir yerleşim; hemen yol kenarındaki bir hana vardık. Han ahşap bir bina, müşteriler uzun bir koridordaki yataklarda uyuyorlar. Biz de bir köşeye yerleştik, ancak benim uyumam mümkün değil. Muhtemelen bir ağrı kesici almışımdır ama hiç para etmiyor, kıvranıyorum. Geceyi bir geçirebilsem, sabaha bir minübüsle Antalya’ya gideceğiz. Ama gece bitmeyecek gibi geliyor bana; acıdan duvarlara tırmanacağım. Çok çaresizim ve herhalde biraz da inliyorum.

Handa kalan 2 turist inlememi duymuş olmalılar, benimle ilgilendiler. Yanlış hatırlamıyorsam İsrail’li idiler, aralarında uzun uzun konuştular. Sonra biri otomobillerinden bir çanta getirdi. Bir kitaptan bir sürü bölümler okudular, aralarında tartıştılar ve sonunda benim koluma bilekten itibaren bir bandaj yapmaya karar verdiler. Çok sıkı saran bandaj beni biraz sakinleştirdi. Belki de verdikleri ağrı kesici daha kuvvetliydi, öylece sabahı ettim.

Sabah minübüse yerleştik, bisikletleri de tavana bağladık. Bisikletle Akdeniz Turu olarak planladığımızı yapamamış ve bisiklet maceramızı burada noktalanmış oluyorduk. Hem buna üzüldüğümden hem de kolumun ağrısından olacak keyfim kaçmıştı; öylece Antalaya’ya kadar devam ettik.

Antalya devlet hastanesinde ortopedi kliniğinde rontgen çektirmek için benim gibi kolu başı sargılı insanlarla sıra beklediğimi hatırlıyorum. İçlerinden birinin durumu oldukça kötü gözüküyordu; hemen hemen her yeri sargılar içindeydi. Benimse boynumdan bir bezle askıya alınmış kolumda sargı vardı. Gene de benim kolumu çok merak ettiği her halinden belli oluyordu, sonunda dayanamadı sordu: N’oldu koluna hemşerim?

Röntgen sonunda anlaşıldı ki kolumda kırık yokmuş, ancak kol kemiğimde uzun bir çatlak olduğu belirlendi. Doktorlar yapılan sargının yeterli olduğunu söylediler ve alçıya gerek duymadılar. Neticede kolumun kendiliğinden iyileşmesini beklemekten başka yapılacak bir şey yoktu.

Antalya’da neler yaptık, ne kadar kaldık hiç hatırlamıyorum; herhalde fazla kalmadık. Marmaris’deki arkadaşlarla buluşmak üzere tekrar bir minibus yolculuğu yaparak kamp yerlerine ulaştık.

Arkadaşlarımızın kurduğu öğrenci kampından aklımda pek bir şey kalmamış. Tahmin ediyorum ki pek güzel değildi koşullar. Ama gençtik ve  hiç bir şey keyfimizi kaçırmıyordu. Hatta sandal kiralayıp denize açıldığımızı, yüzme bilmedikleri için Akif ve Hasip’in denize girmediklerini hatırlıyorum. Arif hemen denize atladı, ben de birkaç naylon torba ile kolumu içi içe sarıp arkasından suya girdim; tek kolla da olsa yüzdüm. Ne kadar güzel gelmişti Marmaris’in tertemiz serin suları, işte bunu hiç unutmuyorum.

Bir süre yüzdükten sonra bir de baktım Akif’le Hasip kayığı kıyıya kaçırıyorlar! Böyle sululuklarına alışıktım ama bu biraz fazla abes kaçıyordu. Arif yüzüp onları yakaladı; ben tek kolla zorlanmıştım, yetişemedim. Arif kayığa çıkınca beni beklediler.

Başka anılar gelmiyor aklıma şimdi. Neler yaptık, neler yedik, nasıl yattık hatırlamıyorum. Sonunda bir haber geldi, Dayım İlhan Şenel acele Ankara’ya gelmemi istiyormuş. Sebebi tahmin edebiliyordum, Petkim’de çalışmak istediğimi söylemiştim, görüşmeye gidecekmişiz. Ben guruptan ayrılıp Ankara’ya döndüm, onlar daha ne kadar kaldılar bilmiyorum.

İşte Arif’le Akdeniz Bisiklet Turu maceramız böyle cereyan etti. Gördüğünüz gibi 42 sene sonra 64 yaşımdayken yazdığım bu anımda bir sürü hatırlamıyorum kelimeleri kullanmak zorunda kaldım. Ama diyorum ki gene de iyi ki yazdım, yoksa bunları da hatırlayamayacaktım belki de!

(28 Şubat 2014)

Arif:

Düzeltmeler: – bisikletlerin frenlerini sökmemiştik,-Şinasinin getirdiği ve benim kullandığım GAC marka Rus malı bisikletin vites sistemi yoktu,Ankara da parayı bastırıp 3 vites taktırttık,ancak 1. gün,Mersin-Silifke arasında 2.vites arıza yaptı ve sonuna kadar bu şekilde yola devam ettim.- Ankara da otobüse binerken muavine bisikletler için bagaj parası vermedim.(bu seyahatte para işleri benden soruluyordu)- Peugeot marka,Şinasinin kullandığı bisiklet oldukça hafif,3 vitesli ve Akif’e aitti.Akif’te gelmeyi çok istemişti,ancak bisiklet talebimiz olumlu cevap verdiği için geri istemeyi kendisine yediremedi.- Mersin-Silifke arası 85-90 km. civarıdır.Seyahatin 1.gününde öğle yemeğini Erdemli çıkışı Çamlık plajı kesiminde yedik.Yemekte,bizi Ankara dan yolcu eden arkadaşlardan Zeynelin hediyesi karpuzu afiyetle etmiştik.- İlk gün akşam karanlığında Silifkeye güçlükle ulaşmıştık. (arkası yarın)

Şinasi:

Harikasın Arif, nasıl hatırlıyorsun bunca ayrıntıyı. Tebrik ederim. Sonuna kadar düzeltmeleri yaparsan, bambaşka bir anı-öykü okumuş olacağız belki de!

Tolga:

Cemal Şinasinin marmaris anılarını anlatsana…aslında biz fethiyede çadır kurmuştuk…arif ve şinasi oraya gelmişti diye hatırlıyorum…marmarise ordan geçmiş biz annenlere gitmiştik…

Şinasi:

Arif’in düzeltmeleri ile orjinal metni değiştirdim. Devam ettikçe ben de değişiklikleri yapacağım. Sonuçta elbirliği ile Kimya72 mezuniyet etkinliği öyküsünü bitirip son halini tekrar paylaşacağım. Haydi şimdi eller kalemlere(yani klavyelere!).

Ercengiz:

Selamlar sevgili 72’liler,

Referandum sonuçlarına ben de inanmıyorum ve düzeltileceğini sanmıyorum.

Yine de artık o kadar pervasız olamayacaklarını düşünüyorum.

   Marmaris tatiline Arif ve Şinasi sonradan katıldıklarından, bizlerin ilk günleri eksik kaldı. Ben anımsadıklarımı kısaca yazacağım. Değer arkadaşlar tamamlarsa anılar eksik kalmaz.

   Rahmetli Babam inşaat işi yaptığından, ondan beyaz ve büyük bir konik çadır almıştım. Otobüs sabah Sakar geçidinde yol yapımı nedeniyle epeyce beklemişti, ama Gökova Körfezinin nefis manzarası bunu unutturmuştu.

Marmaris ‘e ulaşınca çadır kurableceğimiz yer sorduğumuzda bir pansyonun bahçesini önermişlerdi. Biz çadır kurmakla cebelleşirken bir kadın “Yatakta yılan var!” diye bağırarak pansiyondan dışarı fırladı. Ev sahipleri epeyce aradılarsa da yılanı bulamadılar. Biz o çadırda kaç gece nasıl kaldık diye halen düşünüyorum.

Çok sıcak olduğunu ve o kadar kişinin, kaç kişi olduğumuzu anımsamıyorum, o şantiye  çadırında on gün kadar balık istifi nasıl kaldığımızı düşünün artık.  

   Arkadaşların çoğu akşamları içki içtiğinden  geç yatıp geç kalkıyordu. Uyumsuz ben ise erken yatıp erken kalkıyordum.  

  Turunç koyunun çok güzel olduğunu duymuştum ve yalnızca denizden motorla gidiliyordu; ancak sabah erken kalkan motor akşam dönüyordu. Bu arkadaşlarımın uyku düzenine uymadığından bir sabah tek başıma gittim.  Cennet gibi bir koy. Bir iki lokantadan başka birşey yok. Deniz-güneş-deniz-güneş derken pancar gibi kızardım. Akşama  yoğurt sürdüysem de su topladı sırtım ve gömlek değdiğinde bile çok acıyordu. Bunu arkadaşlarla paylaştığımda sevgili Kardeşim Akif sırtıma bir şaplak indirdi. Işte   ilk tatilimden hiç unutmadığım anım bu.

   Yine de herşey çok güzeldi.

   Sevgilerimle.  Esenlikler dilerim. 

  1. Ercengiz Yıldırım

Şinasi:

Arif ve Ercengiz’in yazdıklarını ekledim.

Arif:

Beyler,ben daha yazacaklarımı bitirmedim,bekleyin hele.

Şinasi: 

Biliyorum, henüz Silifke’deyiz! Devamını bekliyorum. Sen yazdıkça orijinal metni düzelteceğim. En son halini burada paylaşacağım. Slm.

Arif: 

Marmaristeki konik çadır nereden geldi diye merak ediyordum,hani on arkadaşın kıvrılarak yatıp uyuduğu çadır.Neyse öğrendim.

Şinasi ne acele ediyorsun,daha Silifkeye gelemedik.

Evet gençler,nerede kalmıştık ! 1.günün akşamı Silifkeye ulaşmaya çalışıyorduk.(Şinasi,hafıza-mafıza diye beni gaza getirdin,hatıralar tefrikaya dönme yolunda,kısa kesmeye çalışacağım.

O yıllarda Silifke ovasında yerleşim tarla kenarlarındaki köy evi tipi çiftlik evlerinden oluşuyordu ve aydınlatma yoktu.Akşam karanlığında Şinasi ile iletişimi kaybettik.Etraftan gelen köpek havlamaları beni oldukça tedirgin etmişti.Hareket halindeki bisiklete karşı köpeklerin özel ilgisi vardır.Çocukluğumda Osmaniyede evimizin köpeği bisiklete binen ağabeyimi ısırmıştı.Neyse,korktuğum başıma gelmedi,köpekler hep uzaktan bağladılar,ancak sivrisineklerle karşı çaresizlik.Mevsim ve yöre durumundan dolayı sıcak ve nemli ortamda,üstelik şortlu vaziyette sivrisinekler bizi epey rahatsız ettiler.Sonunda Silifkeye ulaştığımda Şinasiyi bir aydınlatma direği altında beni beklerken buldum.İkimizin de konuşacak halı yoktu,işaretlerle otel ve yemek hususlarında anlaştık.Bir köprüden Göksuyu geçtik ve karşımıza gelen ilk otele daldık.Allahtan yer vardı.Ayrıca,otelin lokantası da mevcuttu.Birer çorba ve kebab söyledik.Çorbaları içtik,kebabı beklemeye başlamıştık ki,Şinasi “ben dayanamıyorum,yatmaya gidiyorum” dedi.Aşırı yorgunluk ve su kaybı kebabı beklemesine mani olmuştu.Ben dişimi sıkıp bekledim ve 2 porsiyon kebabı görürdüm.Ertesi günün programı kesin değildi,ya Yeşilovacık,ya da Aydıncıktı.Hareket saati ile yol durumu etabımızı belirleyecekti.Gençler şimdilik bu kadar.

Cemal:

O konik çadırı ben Kızılay’ dan almıştım. Sonra

En çok da direkleri sorun yaratmıştı

Tolga:

Haydaaa çadır kimin ercengizin mi cemalinmi…

Aslında ben de cemalin diye biliyordum ama…

Benim hatırladığım şu;

Biz cemalle belki birileri dah vardı onu hatırlamıyorum,ankaradan çadırla otobüse bindik ben ilk fethiyede bir okulun bahçesinde çadır kurduk diye hatırlıyorum,,,

Cemal:

Tolga,  kampı dağıttıktan sonra çadırı biz seninle Marmaris’e feribotla götürmedik mi,  sırıkları güverteye yaydık. Annemlere gittik.

Arif:

Beyler,Marmaristeki konik çadır Sizin Fethiyede okul bahçesine kurduğunuz çadır değildi.Marmarise indiğimizde konik çadır bir kaç gün önceden kurulmuştu,biz önceden kurulmuş çadıra misafir       olmuştuk.

Tolga:

Evet konu gittikçe gün yüzüne çıkıyır,Cemal hatırladı,Evet biz önce fethiyede çadır kurduk,. Mehmet de vardı.şinasiler önce bizim kampa arifle geldi..sanırım akif de vardı..

Arif:

Akif yoktu ama bisikleti vardı.

Akdeniz Bisiklet Turu 2.gün.Yıl :1972,mevsim : yaz.Silifkeden saat 11- civarında ayrılınca 2.günün etabı belli oldu; Silifke-Yeşilovacık.2.gün hava ve yol gayet iyi görünüyordu.Taşucunu geçtik,Boğsağa gelmeden önce turkuaz renginde denizi bulunan son derece güzel,küçük bir koyda deniz mevsimini açtık.Bizden başka birkaç genç daha vardı denize giren.(sonraki yıllarda oradan geçtiğimde ortam Florya plajından farksızdı).Sonra Boğsağa geldik,burası küçük bir balıkçı köyü idi.(bir sonraki yıl tekrar oradan geçtim,hatta biraz kaldım ve halen devam eden arkadaşlıklar kurdum).Boğsaktan sonra dağlar başladı.Pedal çevirerek dağı aşmamız mümkün değildi.Yaklaşık bir saat kadar gerek yürüyerek,gerekse dinlenerek  dağın tepesine geldik.Zirveden aşağıya,Akdere Köyüne keyifle inebilirdik artık (sen öyle san).Şinasi önde ben arkada virajları yatarak inmeye başladık.Bir saatlik bisikletle dağ tırmanışının acısını çıkartacaktık. Ancak,3. veya 4. virajda aşırı hızlanan,bu turda bisikletlerin ağır vasıtası olduğunu ispat eden GAC bu virajı alamayacağını belli etti.Bütün gücümle frenlere asıldım ve gidonu sola çevirmeye çalıştım ama bu salatalar GAC’ı durdurmayı başaramadı,gidon sola dönmedi,ama göbeği döndü,bende tepe taklak uçtum.Bisiklet yukarıda sağ bankette,bense aşağıda sol banketteydim.O yıllar o yollarda trafik olmadığından ilaveten araç kazası vuku bulmadı.Hasarın derecesini anlayabilmek için 10-15 dk. kadar kımıldamadan yattım.Bu süre içerisinde tek bir araç geçmemişti.Kanayan dizlerim ve böğrüm dışında içten gelen bir sızı hissetmediğimden yavaşça kalktım.Bisiklete biner,ağır ağır köye inerim,bu arada Şinaside gelmediğimi görünce geri gelir diye düşünüyordumki, bir tatsız sürpriz daha; ön lastik patlamıştı.Uzun kadın kısası bisikletle yürüyerek çıktığım dağı aynı şekilde yürüyerek inmek varmış kaderde.Akdere Köyüne geldiğimde ortalık çok sakindi.Gün ortası olduğundan köyün erkekleri tarlada çalışıyorlardı sanırım,sadece kadınlar ve çocuklar vardı etrafta.Onlarda,yara bere içinde dağdan elde bisikletle inen bu yabancı adama kuşkuyla bakıp evlerine çekiliyorlardı.Sonunda,evinin bahçesinde oturmakta olan yaşlı bir kadın beni gördü ve çağırdı.Kaza geçirdiğimi anlatınca kızları ve gelinleriyle beraber yaralarına müdahale ettiler.Orada dinlenirken Şinasi geldi.Uzun süre Pedal basmış,sonra gelmediğimi görünce biraz beklemiş,nihayetinde geri dönmüş.Durumun izahatını yaptım,sağolsun bisikletin patlak lastiğini onardı.Bu ufak ayrıntıda sonra kadınlara teşekkürle veda ettik.(yanımızdaki Ankara ev yapımı kurabiyelerdende ikramda bulunarak).Akşamüstü Yeşilovacığa ulaştık.Geceyi geçirebileceğimiz tek yer şehrin çıkışındaki kumsal üzerinde bulunan bir moteldi.Oraya yerleştik,ancak bir sorun vardı;elektrik yoktu ve lüx lambalarıyla aydınlatılıyordu ortam.Şimdilik bu kadar.

Zerrin: 

Ya arkadaşlar ne macera yaşamışsınız, bazen halinize gülerek, bazen de üzülerek anılarınızı okuyorum.Yinede çok güzel, iyiki yaşamışsınız.

Şinasi:

Arif, geç vakit okudum anıları; tek kelime ile süper bir hafızan var, tebrik ederim. Ayrıca kalemin de çok güzel, neden daha önce yazmadın diyorum.

Arif:

Sevgili Şinasi,teşekkür ederim.Hafızamı zorluyorum,ancak yazarken zorlandığımı da itiraf ederim.Yarın (bugün) devam etmeye çalışacağım.Sevgiler.

Bisiklet Turu,3.gün; bir gün öncenin yorgunluğu neticesi,Yeşilovacıktan çıkışımız saat 11-‘den sonraya denk geldi.Bugünkü hedef Aydıncıktı.Yaklaşık 35-40 km. civarı.Yol dağlar arasından devam ediyordu.İniş-çıkış,değişik yol şartlarında kimi Pedal çeviriyor,kimi de bisiklet elimizde yürüyorduk.Yol arada bir sahile iniyor,güzel kumsallarda karşılaşıyorduk.Buralarda denize girip keyfini çıkartıyorduk seyahatin.Bisikletle seyahatin son günü olduğu aklımıza bile gelmiyordu.Birara Şinasinin bisikletinin lastiği patladı,becerikli Şinasi kısa sürede halletti.Öğleden sonra 15-16 arasıydı galiba.Ben bir gün önceki kazadan dolayı temkinli,daha yavaş giderken,Şinasi,kazayı hafif bir acemilikle yaptığımı ima edercesine Pedal basarak hızlanıyordu.Bu arada,nadirde olsa gelen bir otomobil bizi geçti.Şinasi’de yarışa kalkıştı arabayla,iyice hızlanıp gözden kayboldu.Bir kaç viraj sonra gördüğüm şey tüylerimi diken diken etti.Şinasinin bisikleti virajın en uç noktasındaydı ve Şinasi ortada yoktu.Hemen durup bisikletin olduğu yerden aşağıya baktım ki,orada bir set vardı ve setten sonrasında uçurum,ve Şinasi sette idi.O set olmasaydı Şinasiyi aşağılardan toplamam gerekebilirdi.Şinasi gülerek yukarıya çıktı ve “1-1 olduk ” dedi.Büyük bir rahatlama idi hissettiğim,neyseki korkulan olmamıştı.Orada oturup biraz sohbet ettik.Az bir süre sonra görünürde en ufak bir yarası-beresi olmayan Şinasinin sağ bileğini tuttuğunu ve sızlamakta olduğunu söylediğini duydum.Bu hiçte iyi bir haber değildi.Böyle durumlarda zaman geçtikçe ve olay soğudukça sızı şeklinde ve gitgide artan bir ağrı varsa durum tatsız demekti.Şinasinin bileğini havlu ile sıkıca sardım,kendiside gidonun sağındaki fren elciğini sol tarafa aldı.Aydıncığa doğru hareket ettik.Allahtan yol nispeten düz ve inişliydi.Yaklaşık 1 saat sonra Aydıncıktaydık.Orada Geceyi geçirebileceğimiz yer bir Handı,gerçek bir han;eski yüzyılları yaşıyoruz gibi geldi bana.Handa uzun bir koridor,koridorda yan yana dizili yataklar vardı.Müşteriler 1’er lira verip  boş buldukları yatağa yatıyorlar,tutkularını alıncada kalkıp gidiyorlardı.(at ve eşeklerini bağlayacak yerde vardı herhalde!).Hancıya durumumuzu anlatınca handa bir rezidans (mutfaklı oda),birde lüks oda olduğunu,rezidansta (Şinasi sana söylüyorum) İsrail üzerinden gelen iki Fransız turist olduğunu,bir hafta önce 2 günlüğüne geldiklerini,ancak hala kaldıklarını ve daha da kalacaklarını söyledi.Fransızlar galiba öğretmen diler ancak tam hatırlamıyorum.Hancı,kişi baş 2’şer lira vererek lüks odada kalabileceğimizi bildirdi.Tabii ki kabul ettik,ancak Şinasinin ağrısı gittikçe artıyordu,bende Panalgine takviyesini arttırarak ağrıyı azaltmaya çalışıyordum.Fransızlarla tanıştık,durumu anlattık,Şinasinin havlu bandajını sargı bandajına çevirdiler,sonra yattık.Ancak,sabaha karşı 04- civarında Şinasi inleyerek beni uyandırdı.Bende Fransızları uyandırdım.Malum bizden tecrübelilerdi.Fransızlar bize en yakın hastahaneye gitmemizi salık verdiler.Bisikletle seyahatin bisiklet kısmının bittiğini bu şekilde anladık.Mersin daha yakındı ama biz arkadaşlarla Marmaristeki buluşmaya söz verdiğimizden Antalya yönünü tercih ettik.Şimdilik bu kadar.

Şinasi:

Çok iyi gidiyorsun Arif, durmak yok, yazmaya devam.

Tolga:

Kim tutar seni Arif bas pedala…

Arif:

Akdeniz Bisiklet Turu devam ediyor.Sabah Aydıncıktan ayrılacaktık.(sonraki yıllarda bu yollardan arabayla birkaç defa geçmiş,kaza yaptığımız yerlerde durarak saygı duruşunda bulunmuştum.Her iki kazayı da gerçekten ucuz atlatmıştık).Aydıncıktan ayrılmak o kadar kolay değildi.Yıl 1972,otobüs-dolmuş hiçbir vasıta gözükmüyordu Antalya’ya gidecek.Sonunda Denizli plakalı bir minibüs geldi.Şöför hem geziyor,hem de yolcu olursa alıp benzin parasını çıkartıyormuş ve yoluda Antalyadan geçiyormuş.Bisikletleri üste bağlatıp minibüse bindik ve Akşamüstü Antalya’ya ulaştık.Ancak,hastahaneye gittiğimizde geç kaldığımızı öğrendik.(neden Acil Servise almamışlardıki,yoksa benmi yanlış hatırlıyorum ? Şinasi yardım et ,ertesi güne mi kalmıştık ? )Antalyada gecesi 6 lira olan bir otel bulduk.Şimdiki yönetimin öncüsü kabul edebilece ğimiz bir hacı bizi karşıladı.Her cümlesi Allah,Bismillah,Yarabbi Şükür ile başlıyordu.Kısa keseyim;bu Hacı Dayı 3 gün kaldığımız otelinden ayrılırken Oda içinde bulunan duştan kaç defa yararlandığımızı sordu,zira her bir kullanım 1,5 lira imiş ! Bizim hacının aklı fikri parada.(gerçek hacıları ve dindarları tenzih ederim).Sonuçta,tabii ki duş parası vermedik.Hastahanede,Şinasinin bileğinde kırık olduğunu,ancak çok iyi bandajlandığı için kırığın ayrılmadığını bildirdiler.Kendileri de alçıya almadılar,sadece bandajı yenileyerek bizi yolcu ettiler.Antalyadan Marmaris geçerken önce Fethiye’ye uğrayacaktık.Ankara da konuştuğumuz Tolga ve Cemal Fethiyede çadır kuracaklardı ve biz onlarla buluşacaktık.Ve buluştuk ama hala çözebilmiş değilim o zamanki haberleşme şartlarında biz Tolga ile Cemali bir ilkokulun bahçesinde kurdukları çadırlarında nasıl bulduğumuzu…Fethiye’ye nasıl geldik: 3 gün Antalyada kaldıktan sonra 4.gün bir minibüsle Fethiye’ye doğru hareket ettik.O yıllarda deniz kenarı yolu henüz yapılmamıştı.Dağ yolundan,Elmalı üzerinden gidiliyordu.Yol ham topraktı,grayder yada buldozer yolu kazmış,öylece bırakmış,kazayağı ve silindirle sıkıştırılmamıştı.O yolda minibüsün 3 defa lastiği patladı,yedek lastik yetmediğinden,2 defa şöför ve muavini lastiği tamir ettiler.Demek ki tedarikli idiler.Pilim bitti,devamı pek yakında. 

Şinasi:

Harikasın Arif, çok iyi yazıyorsun. Devamını bekliyoruz.

Arif: 

Akdeniz Bisiklet Turuna devam; o yolda gerçek bir nostalji yaşadık (o yıllar için dahi geçerli bir nostalji) :bir dağ lokantasında bakır kaplarda,hakiki esmer buğdaydan yapılmış ekmekle beraber kuru fasulye-pilav yedik.(Sunum: bir kapta k.fasulye,diğerinde p.pilavı şeklindeydi) Yemekte Şinasiye uyarım “bol ekmek ye,bol bol…m had safhaya ulaştığını belrtmemişim.

(hatalı yazım,düzeltiyorum) “bol ekmek ye,bol bol”.Parasızlığın had safhaya ulaştığını belirtmemişim.Akşamüstü Fethiye’ye ulaştık ve yukarıda bahsettiğim gibi,bir şekilde Tolga ve Cemalle buluştuk.O akşam gemi ile Marmaris geçmek durumunda kaldık.Limanda gemiye binmeye hazırlanırken,İstanbul-İskenderun seferini yapan gemide seyahat eden rahmetli İrfan’a rastladık.Onunla sohpetten sonra gemiye bindik.Buradaki sıkıntı basitti; gemide bütün yerler doluydu,sadece birkaç bank ve zemin boştu.Şinasi VIP olduğundan,ona bir bank ayarladık.Biz ise açık havada,zeminde yattık.O Geceyi gemide,Fethiye-Marmaris yolunda geçirdik.Sabah Marmaristeydik.Gemi limandan açıkta demirliyor,motorlar para ile Marmaris yolcularını şehre taşıyorlardı.Bizimde ufak bir sorunumuz vardı,paramız ancak en mütevazı bir kahvaltıyı karşılayacak kadardı.Karizmayı çizdirmemek için de yol arkadaşlarımıza durumumuzu açıklamamıştık.Şinasi ” ne yapacağız” diye sorduğunda,motorcuya iskeleye kadar Dayı diyeceğiz,ondan sonra pır diye karşılık verdiğimde Şinasi çok şaşırmıştı.Motora bisikletlerle bindik,para istediklerinde elimizin dolu olduğunu,inerken vereceğimizi söyledim.Motor iskeleye yanaştığında Şinasiye fırla dedim,arkasından da ben gazladım bisikletle (Parasızlığın gözü kör olsun). Bundan sonrası net değil.Öncelikle bizimkileri bulmalıydık.Öğle civarı,nasıl olduğunu tam hatırlamıyorum ama arkadaşların izini bulduk.Önce,sanki Sinan’ı (Şinasinin kardeşi) bulduk gibi.Sonuçta,Akif,Hasip,Ercengiz,Zeynel ve diğerleriyle (Şinasi,kimlerdi,yardım et ) buluştuk.Akif’e yamandım,Marmariste kaldığımız sürece kendisini para kasası olarak seçerek onurlandırdığımızı bildirdim.Her halde mest olmuştur bu onurlandırmamızdan.Akşam nerede mi yattık … Arkadaşlarla beraber,10-15 kişilik koni şeklindeki bir çadırda yattık.(Ercengiz,çadırın nereden geldiğini açıklamıştı) Şinasi,inatçılığını ve azmini burada da gösterdi,suya girmesi kesinlikle yasak olan kırık bileğini naylon bir kılıfla izole ederek denize girip yüzdü.Marmaris günlerimizin bitimini Şinasi,her nekadar Petkim haberine bağlıyorsada,işin doğrusu,kendisini para kaynağı olarak seçerek onurlandırdığımız Akif’in “bu kadar onur bana yeter,size son kıyağım,Marmaris-Ankara otobüs biletini alarak,iyi yolculuklar dilememdir” demesiydi.Sonuç olarak gerçekten değişik,hoş,zorluklarla dolu ama keyif aldığımız bir seyahat olmuştu.Şinasiyle sözleştik, önümüzdeki yıllarda aynı parkuru tekrar geçeceğiz,kararlıyız.

Şinasi:

Çok güzel Arif, gerçekten çok güzel yazıyorsun. Ayni parkuru ilk fırsatta gene geçelim. Selamlar.

Arif:

Sevgili Şinasi,bizde bu gençlik olduktan sonra değil Akdenizi,tüm Türkiyeyi dolaşırız. Tekrar teşekkürler hakkımda yazdıkların için.Bu arada,Tolganın bahsettiği,Fethiyede ki 3.kişi bencede Mehmet Aydınlıoğlu idi.

Şinasi:

Sevgili Şinasi,bizde bu gençlik olduktan sonra değil Akdenizi,tüm Türkiyeyi dolaşırız. Tekrar teşekkürler hakkımda yazdıkların için.Bu arada,Tolganın bahsettiği,Fethiyede ki 3.kişi bencede Mehmet Aydınlıoğlu idi.

Şinasi:

Aynen. Selamlar..

Hasip

UNUTURSAM FISILDA-2

Üçüncü kez izlediğim bu Çağan Irmak filminin adını tekrar duyup da size Önerdiğim  anda sevgili arkadaşlarım Arif’le Şinasi ‘ nin bisiklet turu geldi aklıma. 

Yok canım. Sakın ola ki Hatice ile Hanife”nin öyküsünün Arif’le Şinasi ‘ nin öyküsü ile örtüşüyor sanmayın. Yani!

Sadece aklıma geldi.

Bu konuda hiç bir şey yazmayacaktlm. Ancak, Arifcigimin anılarını yazarken ikide birde ‘Şinasi yardım et, Şinasi yardım et’ sözleri Unutursam Fısılda ‘ nin üzerine  geldi oturdu.

Şinasi ‘ nin de anıların tümünü bugün gruba yaymasl üzerine adımın da geçtiği bir noktaya deginmem şart oldu.

Bir HAFIZA KAYMASI var anlatımda. Bende mi? Yoksa kimde?

Diyor ki Şinasi 

‘Marmaris’in tertemiz suları 

Bir süre yuzdukten sonra bir de baktım 

Akif’le Hasip kayigi kıyıya kaciriyorlar.

Böyle sululuklara alışıktim ama

Bu biraz fazla abes kaçıyor du.’

Öyle mi oldu acaba Sevgili Şinasi?

” Toprak kayması gibi anılarım kayıyor Yamacımdan,

Dağ gibi hafızam an be an çökmekte.

Gerçeği, Yaşanmışl Yaşanmamışl ayırt edemiyorum sanki.

Kanitlamam gerekiyor kendime bazı şeylerin var olduğunu. Geçmişte olsa varlar dı. Yoksa yoklarmlydl?

Hayal miydi hepsi?

Neden bitti öyleyse?”

Sadece sana yazıyor olsaydım, yukarıdaki dizeler yeterli olurdu cevaben.

Ancak Kimya 72 grubuna bir sonraki yazımda HAFIZA KAYMASI konusunda şok açıklamalarım olacak.

Bu akşamı rahmetli babaannemin hergün yaptığı bir duadan esinlenerek noktaliyorum. Allah kimseye hafıza kayması vermesin. Dağlara taşlara ya Rabbim,  dağlara taşlara.

Arif

Hasipciğim,Şinasi o konuda haklı,ben de hatırlıyorum o sululuğu.

Hasip

Açıklamaları bekle

Arif

Bekliyorum.

16 Mayıs 2017

Hasip

UNUTURSAM FISILDA-3

Değerli arkadaşlarım bir önceki yazımda söz vermiştim ŞOK AÇIKLAMALARIM OLACAK diye. İki sevgili arkadaşıma bir şans daha vermek istedim. Adım gibi biliyorum ki kasıtlı olarak yazmadilar bu satırları. Yani, Beni ve Akif”i sululuk yapan ve Abese iştigal eden kişiler olarak göstermeyi asla ve asla düşündüklerini sanmıyorum. Keşke öyle düşünerek ve de dalga geçerek yazsalar dı. Emin olun  uzulmezdim kendi adıma. Şimdi onlar adına üzülüyorum nasıl bir HAFIZA KAYMASI içindeler diye. Daha çok gençler çünkü:)

Acaba bu hafıza kayması nın nedenleri şu bisiklet den düşme sonucu olabilir mi?

İnşallah öyle değildir. Yapacağım açıklamalar belgelere dayanmaktadır. Pat diye yapacağım açıklamaların yaratacağı travma, bisiklet den düşme sonucu oluşan travma yı kompanse eder mi? Bilemiyorum. Biraz daha bekleyelim.

Şinasi 

Laf salatasını geç Hasip, 2 birden büyüktür: Arif’le öyle hatırlıyoruz. Tek olasılık anı yaşayan dördüncü kişi Akif’ın hafızası ile beraberlik olabilir. Akif’i konuşturalım.

Hasip

UF-3.1

 ADAM TOPLAYIN

Tek tek gelin demiyorum ikiniz birden gelin yoldan da bir kaç adam alın yanınıza

UF-3.2

KÖR KUYUDAN ŞU ÇEKMEK

Bilirsiniz ciddi bir konuda Akif’i konuşturmak, kör kuyudan su çekmekden daha zordur.

Şinasi 

Hasip, Akif’e böyle diyerek, tek şansını zora sokuyorsun.

Tolga

Kafamız karıştı…Hasip nedir şok olacağımız şeyler…

Hasip

Tolga kardeşim farkındayım ben UF yazdıkça bir çok arkadaşımız ÜF be ÜF demeye başladı. Sabırlar rica edeceğim. Gençler bu Bayramları nı da rahat gecirsinler. Sonra ne AH lar ne OF lar duyacağız.  Selamlar

19 Mayıs 2017

Arif

Haydi Hasip bir gayret,bir şeyler çıkacak…

31 Mayıs 2017

Tolga

Hasip …..merakla bekliyoruz açıklamalarını….

Hasip

Günaydın 

Bekleyelim biraz daha

Tolga kardeşim. Arif & Şinasi  kafa kafaya verip gerçekleri hatırlayacaklar umudunu yitirmedim.

Şinasi 

Sevgili Hasip, biz Arif’le kafa kafaya verip bu etkinliği yaptık. Yıllar sonra anılarımızı ortaya döktük. Ben anılarımı blog sayfamda yazdım, sonra diğer arkadaşları da bilgilendirmek için Kimya72’de yazdıklarımı paylaştım. Bir amacım da Arif’e anılarını yazdırmaktı. Böylece benim eksiklerim tamamlanacaktı. 

Nitekim sonunda Arif de kendi hatırladıklarını yazdı. Böylece benim hatırlayamadığım bir çok ayrıntı yazılmış oldu. Ancak gördüm ki Arif benim yazdıklarımın eksiklerini tamamlamaktan başka, sanki ortak anılara bazı hikayeler eklemiş. Bu durumda onun yazdıklarını olduğu gibi kabul ettim.

Şimdi senin yapacağım, sen de otur kendi anılarını yaz. Nasıl hatırlıyorsan, hatırladığın gibi yaz. Ya da istediğin gibi yaz. Ne istersen yaz. 

Herkesin yazdığı kendine!

Tolga

Ya sevgili arkadaşlarım tek amaç nostalji…tatlı tatlı emi….

Şinasi 

Haklısın, tatlı tatlı nostalji..

Hasip

UF-4 BİLİMSEL YÖNDEN YAKLAŞIM 

Önsöz: Bayılıyorum muhabbetinize.

Güncelleme ve belgelere dayanmayan anılar maalesef olayları aktarmakla kalmıyor. Düşlerimiz ve düşüncelerimiz de olayın içerisinde yer alıyor.

Carl Gustov ‘ANILAR DÜŞLER ve DÜŞÜNCELER’ adlı kitabında şöyle der; ‘insan zihninin en büyük kesiflerinden biri, yaşamının en gizli köşelerine kadar uzanan içten açıklamalar yapabilmesidir. İkinizi bu referansa bağlı olarak kutluyorum. Ancak insanın anılarını, rüyaları nı, fantazilerini hatta temel felsefi konularda herkesi etkileyen anlatımları ilgincliginin yan sıra saklı kisiliginde gözler önüne serebilmesi noktai nazarindan şu soru akla geliyor; Bisiklet turu parkurunda aradığınız neydi?

Tekrar gidince bulabilecek misiniz? Mesela bizi Marmaris de bulabileceksiniz? 

 Aradığınız ilginç bir seyse bizi niye cagirmiyorsunuz? 

Özet olarak O yıllarda birlikte günce olarak tuttugumuz SARI DEFTER’ i referans gösterseydiniz eyvallah derdim.

Şimdi izninizle bir kahve yapacağım. Devamını bekleyin

Şinasi 

Hasip’ciğim, bu laf kalabalığına sadece gülümsüyorum. Sevgili  Tolga, yazı söz gibi değil. Tekrar okuyunca kızmışım gibi bir anlam çıkabiliyor olduğunu gördüm. Aslında ben sadece, sen de otur anılarını yaz diyorum. Hasip de  yazıyor işte; buyrun okuyun.

Hasip

UF-4.1 MANTIK YÖNÜNDEN İRDELEME

Bir önceki bölümün yorumunu yapacak olursak; O parkur da aranan ve tekrar tekrar aranacak olan şey düş ledigimiz bir şey olmalı! Düşle nen şey ne olursa olsun görüldüğü gibi ANI’ nın  önüne geçti. 

Marmaris de on kişi 

Bir çadırda sırt sırt a 

Dört kişi sandal la denize açılıyor.

Diğer altı kişiden ne gören var ne de hatırlayan.

Enteresan olan 

O sandal da ben de yokum

(Böyle hatırlıyorum).

Sonuç : MARMARİS de SANDALA BİNMEDİK

Velev ki dördümüz sandalla açıldık  (böyle bir şey olmadı ama ben şimdi biraz fazla açıldım.

Hayırlısı ile toparlarız akşama )

Şinasi nin kolu kırık 

O’nu denizin ortasında bırakıp kaçıyoruz.

Bırakın beni Akif’in bile böyle  bir şey yapması MANTIĞA AYKIRI.

Bak söyleyim 

Arif’i bırakabiliriz.

Özellikle Akif bunu yapar.

Yaptı da.

NEREDE? ve

NEDEN yaptı?

Gelecek bölüm de

İbrahim 

Şu konuyu kapatıp Kızılcahamam gezisinde olanları anlatınız

Şinasi 

Haklısın, ben kapattım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir