Anılar: Mustafa Kemal Lisesi – MAYK (1964)

Lisedeki Cebir öğretmenimin adını hatırlayamıyorum ama lakabını hiç unutamam. Mayk derdik biz “Cebirci”ye. Malüm, öğretmenlere ve futbol hakemi, takım koçu gibi pek çok benzeri meslek erbabına hep “Hoca” diye hitap etmek günümüzde pek yaygın. Ancak o zamanlar, 60’lı yıllarda, “Cebirci”, “Coğrafyacı”, “Edebiyatçı” gibi branşına göre isimler takardık öğretmenlerimize.

Bizim adını hatırlayamadığım Lise1’deki Cebir öğretmenimiz olan “Cebirci Mayk” uzun boylu, sert ifadeli ve genelde asık suratlı bir insandı. Mayk’ın dersleri de zorlu geçerdi. Çok çabuk kızardı ve kızdığı zaman da buna sebep olan arkadaşımızı mutlaka çok fena haşlardı. Çok iyi hatırlayamıyorum ama sanırım cetvelle avcumuza vururdu. Bizler avcumuzun acısından çok kükreyen sesinden korkardık. Ya da bazılarımız çok korkardı ki en çok da ben. Zira sınıfta ne zaman benim sıramın yanından geçse ya kafama vurar, enseme bir tokat atar ya da en azından mutlaka hırladı! Neden mi? Çünki benden nefret ederdi! Neden mi? Anlatayım:

Mayk en çok 2 şeye çok kızdığını söylerdi: Birincisi sınavlarında kopya çekilmesi, ve ikincisi de sadece Lise 1’lere ders verdiği için sonraki yıllarda öğrencilerinin artık korkmadıklarından saygısızlık etmekten çekinmemeleri. Benden nefret etmesinin nedeni birincisi yüzündendi, yani sınavda kopya çekmem! Aslında ben hiç bir zaman kopya çekmedim ama Mayk kopya çektiğimden emindi! Birincisinde yakalayamamıştı ama ikinci teşebbüsümde beni enselediğinden emin olduğu için sıfırı basmıştı!

Olayı biraz başa alıp anlatayım. Rahmetli babam eski deyimle “Sanat Okulu” öğretmeniydi ve 4 kardeş olan bizlerin liseye başlayacağı yıl Ankara’ya tayin olmayı başarmıştı. En büyük çocuğu olduğumdan liseye başlayacağım 1964-65 öğrenim döneminde önce benim liseye yazılmam gerekiyordu. Bizlerin liseye Ankara’da başlamasının öğrenimimiz açısından çok yararlı olacağını hesaplayacak kadar anlayışlı ve planlı olan Rahmetli, beni liseye malesef neredeyse dersler başladıktan bir ay sonra kaydettirdi. Yenimahalle’deki Mustafa Kemal Lisesi’ne kaydımın yapılmasından sonra sınıfıma geldiğim gün Mayk ile karşılaştım. O gün Mayk Cebir sınavı yaptı. Sınıfa daha o gün geldiğim için ne kadar da uğraştıysam problemleri çözemedim. Oysa o zamanlar “Orta Okul” dediğimiz memleketim Kastamonu Taşköprü Ortaokulu’nu, ki Taşköprü’nun en yüksek öğrenim kurumuydu, birincilikle bitirmiştim ve en kuvvetli dersim de metematikti. O kadar ki bir keresinde derste bir problemi çözemeyen matematikçimiz “Moment” Mehmet Bey karatahtada problemi çözmemi istemişti. Mehmet Bey beni çok severdi, ve tabi ki ben de onu ve matematiği. Onun dersinde yanımda oturan sıra arkadaşım Nuri Keskin’le çene yaptığımızda hep onu azarlardı! Emekli öğretmen olan Nuri Keskin halen Taşköprü’de yaşamaktadır ve her fırsatta görüşmeye devam ediyoruz.

Tekrar konumuza dönecek olursak ben o gün Cebir sınavında çuvalladım. Birkaç gün sonra Mayk sınav sonuçlarını derste açıkladı. Son öğrenci bendim, Mayk bir süre bekledikten sonra, herhalde içinden bir tembel öğrenci daha geldi diye düşünmüştür,  açıkladı: 2343 Şinasi Yüksel, 1! Beklediğim sonuçtu ama gene de afalladım, zira  o güne kadar hiç böyle kırık bir not almamıştım; hem de matematikten…

Cebir dersini kısa sürede toparladım ve  tekrar başarılı notlar almaya hazır duruma gelmem çok uzun sürmedi.Derste işlenenleri çok kolay anlıyordum ve sınıftaki arkadaşlarım da bendeki gelişmeyi kabullenmişlerdi. Zira diğer derslerim de iyi olduğundan bu onlara çok normal geliyordu. Bir Mayk beni tanımıyordu. Bense kısa süre sonra onunla da aramızın iyi olacağından çok emindim. Ama ne yazık ki hiç öyle olmadı.

Mayk sınavlarında daima 3 soru sorardı. Hepsini çözersen 10, hiç birini yapamazsan 1. Bir doğru cevap 3 ve 2 doğru cevap da 6. Tabi bir sonraki sınavda ben 3 soruyu da kolayca çözdüm. Tam not alacağıma emin olduğumdan sınav sonuçlarının açıklanmasını heyecanla beklemeye başladım. Diğer taraftan Mayk’ın kopya çekenlerden nasıl nefret ettiğini bildiğim için çok da iyi hazırlanıyordum ve sınav sonuçları açıklandıktan sonra ilk fırsatta beni sorgulayacağından da emindim.

Nitekim sınav sonuçlarını açıkladığı gün sıra en son bana gelince Mayk dilinin ucunu dudaklarının bir kenarından çıkarıp hafifçe ısırarak bir süre bekledikten sonra son derece berbat bir suratla açıkladı: 2343 Şinasi Yüksel , birkaç saniye bekledi, 10. Birinci sınav 1, ikinci sınav 10. Hırsla not defterinin benim bulunduğum sayfasını kaybetmeyecek şekilde ters çevirip beni tahtaya kaldırdı. Kısa boylu bir çocuk olduğumdan zaten en ön sırada oturuyordum, korkarak ama kendimden emin yerimden kalkıp tebeşiri elime aldım. Mayk ise, bu kopya çektiği gün gibi aşikar olan çocuğa haddini bilirmek üzere Cebir kitabını açıp bana zor bir soru aramaya başladı. Soruyu bana aktardığında şaşkınlık içinde kaldım. Zira bu soru o gün işleyeceğimiz konunun sonundaki problemlerdendi ve ben bir gece evvel o sorulardan,  Mayk’ın bana sorduğunun dışında, hepsini çözmüştüm. Ama gel gör ki Mayk evde çözemediğim o tek ve biricik  soruyu bulup bana  sormuştu. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldum. Yüzümün ısındığını hissederken bir yandan da problemi çözmek için uğraşmaya başladım. Ama nafile, çözemedim. Mayk bana bir problem daha sorma gereği duymadı bile, pis kopyacıyı yakalamıştı zira. Büyük bir hınçla bağırdı:“Otur, 1”. Hemen not defterine büyük bir zevkle sözlü notumu 1 olarak işledi.

O günden sonra ne zaman beni görse kaşlarını çatıp pis bir ifadeyle bana dişlerini gıcırdatıyordu; hatta yanımdan geçerken mutlaka bir fiske vuruyordu zevkle. Benim için Mayk’ın dersleri bir işkence halini almıştı. En çok sevdiğim matematik dersi kabus gibi geliyordu bana.

Sömestrin üçüncü sınavı daha da trajik sonuçlandı. Sınavda Mayk sürekli beni izlediği için kafamı iyice kağıda gömüp problemleri çözmeye çalışıyordum. Bir ara Mayk hızla bizim sıraya yöneldi ve sıra arkadaşım Oğuz’un kağıdını hışımla çekip üzerine kırmızı kalemle kocaman sıfır yazıp bağırdı: Kopya çekiyordun, çık dışarı. Daha sonra inanılmaz bir şey oldu ve Mayk bana yönelerek sınav kağıdımı önümden çekti ve üzerine kocaman bir sıfır yazıp bana da bağırdı: Sen de kopya veriyordun, çık dışarı! Neye uğradığımı şaşırdım. Ama korkudan bir şey söyleyemedim ve kafama yediğim darbeyle kendimi dışarda buldum.

Sömestir sonunda karneleri aldığımızda tek kırık notum vardı, Cebir 2! Cebir notlarımın ortalaması 3 de olsa muhtemelen öğretmenin kanaati ile karnede 2 yazıyordu. Bu karneyi 15 günlük sömestir tatilinden sonra babama gösterip imzalatabildim. Babam karnemi hiç beğenmedi ama cebir dersinden neden 2 aldığımı da hiç sormadı. Kimbilir belki de tek kırık diye önemsememiştir.

İkinci sömestir cebir dersinin kabusu devam etti. Mayk bana hep nefretle baktı. Bense başım önümde işime baktım. Mayk’la aramız berbattı ama sınıfta cebir dersi en iyi olanlardan biri bendim aslında. Mayk sınıfa  bir soru sorsa, bidiğim halde korkudan kalkıp cevap veremiyordum. Sınavlarda gene 3 soru soruyor, ben korkudan sadece 2 tanesini yapıyordum ve 6 alıyordum. Böylece 3 tane sınavdan 6 aldım. Bir ara sözlü sınavda da birkaç problemi çözdüm ama bilemiyordum kaç verdi. Sürekli olarak hesap yapıyordum. İkinci dönem not ortalamam 6 olursa, ilk dönemdeki 2 ile ortalama 4 oluyor ki cebirden ikmale kalacağım. Aslında bu dünyanın sonu değil, nasıl olsa ikmalde geçerim ama o sıralar ikmale kalmak bana çok büyük bir ayıp gibi geliyor. Arkadaşlarıma, aileme, yakınlarıma bunu nasıl söyleyebilecektim. Tam bir kabustu, kıvranıyordum sıkıntıdan…

Böylece yıl tamamlandı ve son cebir dersinde Mayk ders yapılmayacağını açıkladı, sohbet edeceğiz dedi.  Mayk seneye bize gelemiyecek zira sadece Lise birlere derse giriyor. Sınıfa sorusu olan var mı diye sordu. Arka sıralardan bir kaç el kalktı. Muhtemelen sınıf başkanı Aydın veya gene sınıfın büyük abilerinden Şükrü Ünsal olabilir. Birisi söz aldı ve Mayk’a sordu: Şinasi Cebir dersinden geçer not alabilecek mi? Sınıfın orta sıralarındaki Mayk geriye dönüp en ön sıradaki bana bu defa normal bir ifadeyle bakıp sakince cevap verdi: Evet, geçecek! Benimle beraber bütün sınıf da rahatladı adeta. Herkesin kafasındaki soru işareti ortadan kalkmıştı ve benim kabusum da sona ermişti. Ne kadar rahatladığımı anlatamam.

Sonraki yıllarda Mayk’ı okulda veya yolda gördüğümde kuşkusuz kabalık yapmayı hiç düşünmedim ama mümkün olduğunca da göz göze gelmemeye çalıştım. Neticede en iyi olduğum Cebir dersini bana zehir etmişti koca bir yıl. Böyle tatsız anılar bile 60’lı yaşlarımda olduğum bu yıllarda bir hoşlukla hatırlanabiliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir