KİSEKÖY’E GİDERKEN (2-6 Temmuz 2014)

10Çocuklarımız ve torunlarımızla beraber olmak üzere yaptığımız son ABD seyahatimizden (15 Ocak-5 Haziran 2014) sonra, yazı geçirmek için Foça Çanak Sitesi’ndeki evimize geldik. Temmuz başında Ayşen, AylaAbla ve kızlarıyla Yunan adalarında düzenlenen bir gemi turuna katılınca, ben de yalnız kalmamak için Kiseköy’e gitmek istedim. Otomobilimle Foça’dan itibaren Ankara üzerinden Kastamonu ve Kiseköy şeklinde planladığım gezime Aile Dostumuz Ayhan Yörük de eşlik etti. Kastamonu’yu görmek isteyen Bacanağım MeteAbi’yi de (Mete Arıkan) Ankara’dan alarak Kastamonu’yu gezip, Kiseköy’e geçtik. Dönüşte ise Tosya üzerinden geri döndük.

KİSEKÖY’E GİDERKEN yolüstü ziyaret ettiğimiz bir ünlü lokanta, bir tarihi müze, bir güzel dağ, bir benzersiz şehir, bir doğa müzesi ve bir doğa harikasının fotoğraflarını ve kısa tanımlarını, seyahat sırasına göre aşağıda veriyorum:

İKBAL LOKANTASI

2 Temmuz 2014 sabahı Ayhan’la erkenden  buluşup, Foça’dan  yola çıktık. Güzel bir yaz günü, sohbet muhabbet ve Kubat’ın Türkülerini dinliyerek Salihli Oduncu tesislerine kadar geldik. Kahvaltıdan sonra hiç durmadan devam ettik ve öğle yemeği için Afyon merkezinde yeralan ünlü İkbal Lokantası’nı bulduk.

1922’de Afyon merkezinde “Zümrüt” ismiyle çalışan lokantanın sahibi Salim Bey,  Atatürk’ün Afyon ziyaretinde ziyafet menüsünü hazırlamıştı. Yemeği çok beğenen Atatürk Salim Bey’in lokantasını da ziyaret ederek ismini “İkbal” olarak değiştirmesini ister.

Tarihi lokanta şimdilerde restore edilmiş ve orjinal masalar yeni örtülerin altında kalmış. Muhteşem aynaları ve çerçevelenmiş antika halılarını fotoğrafladıktan sonra, porsiyon miktarı eksilen ama lezzeti değişmeyen et yemeklerinden yedik.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

AFYON ZAFER MÜZESİ

İkbal’den çıkıp Toyota’yı kenarına parkettiğim Afyon Zafer Anıtı’nın bulunduğu parka doğru yürüdük.  Tam burada, Zafer Anıtı ve arkasındaki Afyonkarahisar Kalesi’nin karşısında özenle seçilmiş bir mekanda yer alan Afyon Zafer Müzesi’ni gördük. Afyon merkezinin günümüz kargaşasındaki yapılanması içinde bir mücevher gibi duran taş binanın mimarisi ilk bakışta gözalıyordu. Binanın arkasından giriş yapılan alt katta halen kamu hizmetleri verilirken, müzenin bulunduğu üst kat klasik Anadolu evleri gibi geniş bir avluya bakan odalardan ibaretti.

Bina, 1930’lu yıllara kadar Afyon Belediye Binası olarak kullanılmış, yeni belediye binasının tamamlanması üzerine Emniyet Müdürlüğü’ne tahsis edilmiştir.

1985 yılında Milli Emlak Müdürlüğü’nce “Zafer Müzesi” olmak üzere, Başkomutan Tarihi Milli Park Müdürlüğü’ne tahsis edilmiş, müdürlük ise binayı 11.09.1986 tarihinde teslim alarak 1992 yılında bu binaya taşınmıştır.

Müzede, Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile ilgili bilgiler verilmekte, ayrıca Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Batı Cephesi Harekât Şube Müdürü Tevfik Bıyıkoğlu anısına düzenlenen odalar sergilenmektedir.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

ILGAZ DAĞLARI ve “SOĞUKSU” TESİSLERİ

Ankara’da geceledikten sonra MeteAbi’nin hazırladığı sabah kahvaltısı ile erkenden güne başladık. Ankara’nın güneyindeki Yıldız Mahallesi’nden Çankaya, Kızılay, Ulus, Aydınlıkevler’den havalimanı yoluna devam ederek Ankara’yı boyuna geçip kuzeydoğuya, Çankırı’ya yöneldik. Çankırı’dan sonra yeşillenmeye başlayan doğa güzellikleri, Küre Dağları’nın Ilgaz tepelerine çıkarken muhteşem çam ve köknar ormanlarında zirve yaptı!

Sanki bambaşka bir ülkenin ormanlarla kaplı dağlarında gibiydik. Kıvrıla kıvrıla yükselen yoldan devam ederek en yukarılarda benim “Soğuksu Tesisleri” diye bildiğim mola yerine geldiğimizde kazak ve montlarımızı giymek zorunda kaldık. Küçükken çocuklarla geldiğimizde suyunu biraz ısınması için pet şişelerde beklettiğimiz çeşmeden su içtik; gene buz gibiydi!

Havuzlarında alabalıkların yüzdüğü Derbent Oteli tesislerinde fazla kalamadık, zira bir kahve içimi kadar dahi oturduğumuzda üşümeye başlamıştık.  Mis gibi tertemiz hava, buz gibi sular, yemyeşil manzaralar, rengarenk çiçeklerle bezenmiş bu güzellikleri yaşayıp, sonrasında Ilgaz zirvesinin de fotoğraflarını çektikten sonra, yeşillikler içinde Kastamonu’ya devam ettik.

Aşağıdaki fotoğraflardan son 7 tanesi dönüş yaptığımız Çiftlik-Tosya yolunda çekilmiştir.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

KASTAMONU

Kastamonu’ya geldiğimizde, benzin aldığımız yerin “TaşMektep” yakınlarında olduğunu anlayınca, okulun hemen sağında yeralan doğduğum sokağın fotoğraflarını çekmek istedim. Sokaktan eminim ama, oturduğumuz evi tam hatırlayamadım; fotoğraflardaki, kaleye doğru bakarken, sokağın sağında kalan ilk 2 evden birisidir diye düşünüyorum.

12221415

Öğle yemeği için çok kararlı olarak Eflanı Konağı tercih ettik. Bu güzel konak, MeteAbi’ye hem tarihi Kastamonu evlerini, hem de Kastamonu yemeklerini tanıtmak için çok iyi bir seçim oldu. Ecevit Çorba, Banduma, Ekşili Plav, EtliEkmek, Mantı yedik ve Üryani, Eyşi içtik. Yemekten sonra çay kahve sordular, bir tane daha etliekmek istedim: Enfesti!

Yemekten sonra Kastamonu Şerife Bacı ÖğretmenEvi’ne gittik. Odalardaki pencerelerde sinek teli olmadığını görünce, önce şaşırdık, ama sonra baktık ki şehirde hiçbir yerde sinek yok! Şimdilerde Foça’da sinekleri kovmak için neden bir kuyruğumuz yok(!) diye hayıflanırken, Kastamonu’nun bir müstesna güzelliğine daha şahit olduk.

ÖğretmenEvi’nde fazla oyalanmadan dışarı çıktık. Bugün Kastamonu çok güneşli; fakat havada bunaltıcı olmayan bir sıcaklık var. MeteAbi’ye Kastamonu’ya ilk defa gelenlere gezdirilecek yerleri tanıttık. ÖğretmenEvi’nden Cumhuriyet Meydanı’na kadar, yatağı yeşil halı kaplı(!) Kocaçomak Deresi’nin batı kıyısından, mis gibi kokan ıhlamur ağaçlarının gölgesinden yürüdük. Nasrullah Camii, El Sanatları Çarşısı, ŞerifeBacı Anıtı ve tarihi Valilik Konağı’nı gördükten sonra Saat Kulesi’nin bulunduğu tepeye çıkıp, Kastamonu manzaralarına doyuncaya kadar Kule dibindeki kafede dinlendik.

Kastamonu’nun batısından, yani kabaca Kastamonu Kalesi’nden şehrin kuzey ve kuzeybatısına kadar,  hemen hemen tamamını görebileceğiniz bu tepede yeralan Saat Kulesi, zamanının mimarisinin güzel bir örneği. Sadece bir tarafında yeralan saati, Avrupa’dan getirilmiş.  Şayet manzaraya dalmışsanız, saat başlarında çalan görkemli gong sesinden ürkebilirsiniz.

Güneşin etkisi azalıp da ortalık nispeten serinleyince, şehri seyrederek ve çevremizdeki restore edilmiş konakları inceliyerek Cumhuriyet Meydanı’na indik. Bülbüloğlu helvacısından hediyelik çekme helvalarımızı aldıktan sonra, bu defa derenin doğu yakasından yürüyerek ÖğretmenEvi’ne geldik.

Akşam yemeği için Nasrullah’ın yanındaki Münire Sultan Sofrası’nı tercih ettik. Ayni adlı medrese yapılarının içinden geçerek yeni yapılan açıkhava mekanında, gene Kastamonu yemekleri ağırlıklı bir menüyle günü noktaladık.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

 

KİSEKÖY

Kiseköy heyecanı ile sabahı zor yaptığım ÖğretmenEvi’nde kahvaltı yaptıktan sonra Taşköprü’ye doğru yola çıktık. Yeşillikler içinde devam eden yol Taşköprü sapağına ulaştığında, köprübaşındaki Elmalı Bahçe’de kahve molası verdik. Bu küçük molanın arkasından Taşköprü’ye adını veren köprüyü geçip kavşağı döndüğümüzde, Cuma Pazarı kalabalığı ile karşılaştık. Hesaba katmadığım bu durum karşısında, Taşköprü’yü gezmekten vazgeçip çevreyolundan Kiseköy’e devam ettik.

Kiseköy’e kadarki yolda geçtiğimiz köyleri, belli başlı mekanları söyledim, anılarımdan hatırladıklarımı anlattım. Kiseköy sapağından sonra Kurbantepe mevkine gelince otomobili parkettim. Bu noktaya her gelişimde yaptığım gibi buradan köyü seyretmek, rüzgarın sesini dinlemek ve fotoğraf çekme zevkimi dostlarımla paylaştım. Aşağıda Kurbantepe’den çektiğim son panoramik fotoğrafı görüyorsunuz.

13333

Köyde geleceğimizi bilen Zahide Yengem karşıladı bizi; Eyüp Amcam ise Taşköprü’ye inmiş! Oyalanmadan Taşköprü’ye dönüp amcamın işlerini birlikte hallettikten sonra tekrar köye çıktık. Sohbet muhabbet derken yengemin hazırladığı sofraya kurulduk. Arkasından da çaylar içilirken büyük amcamın köydeki kızı Nazife ve eşi Memiş ziyaretimize geldiler.

Kiseköy ziyaretimiz sonunda, gece kalma ısrarlarını geri çevirip, bu defa Çiftlik tarafından Tosya üzerinden dönme kararı aldık. Çiftlik yolundan Tosya’ya kadar, Kastamonu tarafının doğudaki pareleli olan Ilgaz Dağları’nın bu geçişine hayran kaldık. Her noktasında baharın renklerine bürünmüş sıra sıra dağlar tepeler belki de Türkiye’nin en güzel manzaralarına sahip. Bir dahaki sefere de gene buradan dönme isteklerimizi karşılıklı olarak defalarca etmekten kendimizi alamadık!

Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

 

MTA TABİAT TARİHİ MÜZESİ

Kiseköy dönüşü Ankara’da bir gün dinlenme kararı aldık ve Ayhan Yörük ile MTA Tabiat Tarihi Müzesi’ni ziyaret etmek istedik. Önce Çankaya’dan Kızılay’a kadar Atatürk Bulvarı’ndan yürüyerek eski günleri yadettik. Kuğulu Park’daki kafede dondurmalı irmik tatlısı yedik. Sonra bir Çayyolu Dolmuşu ile ve biraz da yürüyerek müzeyi bulduk.

Ankara’da olduğumuz 1970’li yıllarda şehir dışında kalan “MTA Bahçesi” diye adlandırdığımız mekanda bulunan müze, şimdilerde Balgat 100.yıl mahalleleri arasında kalmış. Müzede bizim 30 küsür sene önce gördüklerimize göre fazla bir değişiklik olmadığını gözledim. Gene de en az bir defa ziyaret etmeye değer bir müze olduğunu ifade etmem gerekiyor.

MTA Genel Müdürlüğü’nün kuruluşundan bugüne kadar yapılmakta olan jeolojik, mineralojik, paleontolojik, araştırma ve çalışmaların yanı sıra, fakültelerin yerbilimleri ile ilgili bölümlerinin yapmış / yapmakta olduğu bilimsel ve teknik araştırmalar sonucu toplanan materyallerden 10.000 adedi teşhirde sergilenmekte ve 75.000 adedi depolarda muhafaza edilmektedir. Bu haliyle MTA Tabiat Tarihi Müzesi, yerbilimlerinin tüm evrelerine ait her türdeki materyalin saklandığı, korunduğu, bunların içindeki en seçkin örneklerin uluslar arası standartlara uygun, bilimsel ve eğitsel şekilde sergilendiği bir müzedir.

Ankara’da, MTA Tabiat Tarihi Müzesi’ne ayırdığımız 5 Temmuz 2014 günü, Ayhan Yörük’ün çektiği fotoğraflardan seçtiklerimle hazırladığım albümü aşağıda görebilirsiniz.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

 

PERİ BACALARI

Ankara’dan İzmir’e dönüş yolunda Uşak’taki ünlü Ezogelin Lokantası’nda mükellef bir öğle yemeği yedik. Devamında Kula yakınlarındaki “Kuladokya” olarak da anılan Peri Bacaları bölgesini gezdik.

10

Peri bacalarının yer aldığı Burgaz Volkanit bölgesi Burgaz köyü ile Gediz nehrinin iki yanında yer almaktadır. Yüzeydeki bazalt lavlarının kalınlığı yer yer 30-40 metreye ulaşmaktadır.  Plato 100 metreye varan bir diklikle çepeçevre kuşatılmaktadır.  
Peri bacaları en altta yaşlı çökelleri ve onların üzerinde ilk patlamanın ürünü bazaltların yer aldığı peyzaj mimarlığının bir görsel şölen sunduğu bir alandır. Açılan vadinin her iki tarafında yer alan yaşlı çökeller yağmursuyu ve rüzgarın etkisi ile olağan üstü şekiller oluşturmuştur. Vadi açılının halen devam ettiği alan özellikle fotoprafçıların foto safari olarak kullandıkları en önemli yerlerimizdendir.
 
Yoldan sadece birkaç kilometre içeride bulunan Peri Bacaları bölgesi ve Kula’daki genç volkan fotoğraflarının bulunduğu albümünü aşağıda veriyorum.
Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.
 
 
 
 

KİSEKÖY’E GİDERKEN (2-6 Temmuz 2014)” hakkında 3 yorum

  1. Kastamonu’daki yöresel lezzetler, Ankara Kuğulu’daki dondurmalı irmik helvası, Uşak Ezogelin Lokantası’ndaki kebaplar da güzeldi ama, bence en güzeli Zahide Yenge’nin Tarhana Çorbası ve yemekleriydi. Sımsıcak gülen gözlerinin ışıltısı, yemeklerine lezzet olarak bütünleşmiş. Tam bir lezzet fırtınasıydı. Eline sağlık Zahide Yenge. Tekrar teşekkür ederim.
    İnşallah kısmet olur da bir daha gidersek, Ilgaz Dağı Hacet Tepe’nin doruklarına uzaktan bakmayıp, zirvesini de ziyaret ederiz.
    Her şey için tekrar çok teşekkür ederim, Şinasi ve Mete Ağabeyler.
    Ayhan YÖRÜK

  2. Kastamonu merkezinde, kentin ortasından dere geçmesine rağmen bir tane sinek(karasinek+sivrisinek) görmedik. Dere yatağı yemyeşil çimen ve tertemiz. Bir tane çöp, poşet, pet şişe görmedik. Şerife Bacı Anıtı’nın bulunduğu meydanda otobüs durakları çok hoş.
    Sonuç olarak Kastamonu Halkını ve Kastamonu Belediyesi’ni canı gönülden tebrik ediyorum. İstenirse nasıl yapılabildiğinin göstergesi. Tebrikler.

  3. Birlikte olmak güzeldi. Teşekkürler..
    Lezzet yorumlarına aynen katılıyorum: İnsan sevgisiyle lezzetlendiğinde üstüne yoktur ne yemeklerin, ne de başka herhangi bir şeyin..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir