Villakent Komşuluk Kozbeyli Etkinliği (20 April 2025)

Villakent Komşuluk Grubu olarak 10 arkadaşımız ile Kozbeyli’den başlayıp Şaphane Kulesi rotasında 11 küsür km doğa yürüyüşü yapıldı.

Güneşli pırıl pırıl bir havada, kısmen orman içinden, bahar çiçekleri arasında, deniziyle yeşiliyle harika bir atmosferde çok güzel bir etkinlik oldu.

44

“Antikçağlar’dan beri önemli bir kıyı yerleşimi olan Foça, Bizans ve Ceneviz kontrolü altında olduğu uzun yıllar boyu Akdeniz ticaret ağları içerisinde özellikle şap, tuz, üzüm ve tahıl üretimi sayesinde bir çok tarihi belge ve kronikte karşımıza çıkar. Özellikle fiilen Ceneviz kontrolünde olduğu 13. ve 15. yüzyıllarda geniş bir ticaret ağ parçası olan Foça modern öncesi ekonomilerde üretimde önemli bir rolü olan şap sayesinde ticari bir çekim merkezi olmuştur. Bu 21. yüzyılda yaşayan bizler için ilk bakışta anlaşılması kolay olmasa da modern öncesi ekonomilerde şapın bugün kumaş boyasını korumakta kullanılan kimyasallara muadil bir ekonomik önemi olduğunu söylemek Foça‘nın şapının etkisini anlamaya yardımcı olacaktır.

51

“Foçateyn kazasının ikinci büyük yerleşim yeri ise Yenifoça, ya da o zamanki adlarıyla Foça-I Cedit yahut Nea Fokia‘dır. Yenifoça şap üretiminin ekonomik değeri azalana kadar önemini koruduysa da 16. yüzyılı takiben tuz üretiminin ekonomik değer olarak öne geçişi ile kaza ekonomisi içerisinde kalıcı olarak ikincil bir role sahip olmuştur.”

-/-/-:-:-/:/-//:/

“Arkadaşlar

Pazar günkü Kozbeyli yürüyüşümüzde Yenifoça manzaralı Şaphane Kulesi’nde mola verdiğimizde bahsettiğim şap ile ilgili olarak mütevazi kütüphanemde bulduğum bilgileri paylaşmak istiyorum. Şapın değerinden bahsederken Foça‘nın antikçağlardan beri en önemli ekonomik ürünü olan tuzdan sonra geldiğini söylemiştim. Kapağının fotoğrafını verdiğim kitapta ise yazar ilgili kısımda Foça‘nın ekonomik değerlerinden bahsederken şapı bir numara olarak yazmış. Belki çok önemli değil gibi gözüküyor ama, muhteşem tuz üretim ve ihracatında daha kıymetli gibi ilk sırada yazılmış olması çok ilginç geldi bana. 44. sayfanın ilgili kısmının fotoğrafını veriyorum:

51. sayfada ise söz konusu şap üretiminin Yenifoça‘da yapıldığı belirtilerek, tekstil sanayinde kullanılan şapın modern çağlarda muadili kimyasal maddeler bulununcaya kadar önemli olduğunu, daha sonra 16. yüzyıldan itibaren bir süre tuzdan sonra ikinci değere düştüğünü ifade edince sonradan bu bölgede kaybolduğunu hissediyoruz. Nitekim gerek başka kitaplardaki araştırmamda gerek Pazar günkü yürüyüşte geçtiğimiz yerlerde şapla ilgili hiçbir iz görmedik. Tabii ki şap üretimi Türkiye’nin bir çok yerlerinde yapılabiliyordur ve daha sonra bölgede önemini kaybedince de Foça‘dan üretim ve ihracatı kapatılmış olabilir. 51. sayfanın ilgili paragrafının metnini yazarken sadece Yenifoça‘nın yazılımını düzelttim.”

-/:;:/-/::;://-

Bu güzel etkinlikte çektiğim fotoğraflardan ve arkadaşlarımın medyada paylaşılan fotoğraflarından seçtiklerimle hazırladığım albümü aşağıdaki linkten görebilirsiniz.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

YORUM VE PAYLAŞIMLARDAN SEÇMELER:

Şinasi Yüksel:

Güneşli pırıl pırıl bir havada, kısmen orman içinden, bahar çiçekleri arasında, deniziyle yeşiliyle harika bir atmosferde çok güzel bir etkinlik oldu. Tüm katılımcılara teşekkür ederim. İyi ki varsınız. Olmasanız tek başıma dağlarda gezemezdim. Birlikten güç doğar, güzellikler paylaşınca çoğalır.
Göksel hanıma ayrı bir teşekkür gerekiyor. İkram çıtasını iyice yükseltti. Tuzlusuyla tatlısıyla salatasıyla, çayıyla kahvesiyle, ilaveten tabağıyla çatalıyla bardağıyla..
Feza hanım, İlknur hanım ve diğer ikramcılara teşekkürler..
Bugünkü rehberimiz Etem beye de ayrıca teşekkür ederim; “ free takılma” da güzelmiş😊

Dünkü Kozbeyli Şaphane Kulesi etkinliğimizde bütün gün dağın her yerinde karşılaştığımız bu çiçeğin bir adı da Kaya Gülü; belki de esas adı bu.

Etem Gül: 

Şinasi Bey, pazar günü, ulaştığımız gözlem kulesinden yaklaşık 500m ileride derin çukurlar vardı. Insan eliyle kazįlmış o çukurlarda büyük olasılıkla sözünü ettiğiniz şap üretimi yapılmış olabilir. Oraya önûmüzdeki dönem yeniden gidebilirsek, size o bölgeyi gösterebilirim. Ìlk gördüğümde neden orada öyle büyük çukurlar olduğunu anlamlandıramamıştım. Sanırım onlar şap çukuru olabilir.

Hasan Ülker:

Şap dağının bu bölümünde Kapadokya’daki oluşumlara benzer şekiller olduğu için bu bölgenin ‘Şapadokya’ olarak adlandırılmasını öneriyorum. 🙂

Şinasi Yüksel:

Arkadaşlar
Dün akşam Dr. Ülkümen Rodoplu‘nun Kaos ve Kurtuluş başlıklı kitabını tanıtarak gerçekleştirilen Villakent Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği organizasyonu söyleşisi ile ilgili olarak birkaç satır yazmak istiyorum. Aslında güneş yoktu, yağmur yoktu, çok güzel bir hava vardı ama katılım düşüktü!🤣

Evet, Villakent‘den katılan azdı, yürüyüş grubumuzdan birkaç arkadaşımız vardı. Güzel demli çay kahve ve tatlı tuzlu kaliteli ikramlar muhteşemdi. Dernek yöneticisi Şule Hanım çok becerikli ve hamarat bir insan. Üşenmedi erinmedi söyleşi sırasında dahi her katılımcının masasına servis yaptı!

Öncelikle çok yararlı bir söyleşi olduğunu söylemeliyim. Dr. Rodoplu’nun bir kelimesini dahi kaçırmadan dinlemeye çalıştım. Doktorun direk söyledikleri ve ayrıca satır aralarında söyledikleri önemliydi. Söyleşi sonunda kitabını imzalattırdım. Doktor, kitabı okunduktan sonra da tekrar gelebileceğini söyledi. Eğer bu gerçekleşirse mutlaka bu defa katılmanızı ve hatta şimdiden dernekte mevcut olduğunu sandığım kitaptan edinmenizi tavsiye ederim.

Söyleşideki, bana göre, can alıcı başlıklardan birkaç tanesini yazmakla yetinicem. Belki yürüyüşlerdeki molalarda bu konuyu tekrar konuşabiliriz. Başlık “afet ve kriz yönetimi” olunca tabi konu hemen depremlere geldi ve doktor Rodoplu bizzat yaşadığı birkaç deneyimindeki anılarını, gözlemlerini ve çıkardığı sonuçları, hatta biraz daha vurgulayayım, çok kıymetli sonuçlarını bizimle paylaştı. Bir tanesini, bende en çok etki bırakanı, yazayım: Böylesi afetlerden sonra ortaya çıkan yıkım ve kaoslarda can kurtuluşu çok az oluyormuş. Arama kurtarma ekipleri ve diğer sivil insanlar canla başla çalışıyorlar ama neticede enkazdan birkaç gün içinde çıkan insanlar bir süre sonra ölüyorlarmış. Tıp doktoru olan Rodoplu bunun tıbbi anlatımını da yaptı. Yani enkazdan çıkan insanlar yaşayamıyorlarmış ve bu nedenle canlı kalma oranı çok düşükmüş. Hatta bir çok canlı kalan da canlı kaldığına pişman oluyormuş, organ eksiklikleri ve başka problemleri yaşadıkları için. Dr.Rodoplu, arama kurtarmaya önem verdiğimiz kadar bireysel tedbirlere de çok önem vermemiz gerektiğini vurguluyor. Afet öncesi, buradaki özelde depremde, mutlaka hazırlıklı olmamız lazım. Deprem çantalarımızı sürekli olarak yenilememiz ve bunu ihmal etmememiz lazım. Diğer taraftan deprem anında korunaklı güvenli noktaları önceden belirleyip ilk birkaç saniyede oralara sığınmak ve cenin pozisyonunda depremin bitmesini beklememiz çok önemli. Deprem sonrası da mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde bulunduğumuz mekandan uzaklaşmamız lazım. Çünkü artçı depremlerle ilk depremde yıkılmamış bir çok bina yıkılabiliyormuş. Buradan çıkan sonuç şu: Evet, devlet organizasyonlar yaratmalı, tedbirler almalı, tatbikatlar yapmalı. Ancak bizim de bilgili ve hazırlıklı olmamız hayati önemde. Örneğin Uludağ’daki yangında ölen bir çok bilgili ve değerli insanlar bireysel bazı tedbirleri alsalardı belki de ölmeyeceklerdi.

Yaşadığımız korkunç depremlerin afetlerin yaraları halen sarılmış değil. Depremler olmaya ve afetler yaşanmaya devam edecek. Bu nedenle bizim de bireysel olarak kendi canimizi korumamız için bireysel önlemleri mutlaka almalıyız. Ülke çapında tabii ki doğru yöneticiler seçmeliyiz, bu işleri yapacak yöneticileri bulmalıyız ama bireysel olarak da yapacaklarımız yok değil. Ve bu bizim için hayati bir önem. Zira yaşamdan önemli bir şey yok. “ Risk ve afetlerle baş edebiliriz” diyor Doktor.
Şimdilik bu kadar yazmış olayım kitabı okuduktan sonra belki başka paylaşımlarım olabilir.
Görüşmek üzere.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *