İDADİK AİGAİ ETKİNLİĞİ (30 October 2022)

İdadik, bu sezonki Aigai Etkinliği için Rehber Ayten Demirtaş’a parkur hususunda yardımcı olmam için çağrı yapınca, ismimi memnuniyetle katılım listesine yazdırdım. Ayrıca “Pandemi” nedeniyle uzunca bir süredir toplu taşıma araçlarını kullanamadığımdan, ilk defa bir etkinlik için İdadiklilerle birlikte yolculuk yapma imkanım olacak.

Sabah İdadik aracını Menemen Garajı’nın bulunduğu kavşakta beklerken hissettiğim serinliğin, etkinlik sırasında yerini sıcak bir güne bırakacağını biliyordum. Zira bulutsuz bir günde ağacı seyrek bölgelerde yürüyecektik ve yağmursuz bir yaz sonu günlerinden sonra zemin kupkuru olacaktı. 

Apollon Tapınağı – 1997

‘İdadikle’ buluştuktan sonra önce Yenişakran’daki ünlü börekçide kahvaltı yapıldı. Sonra Yenişakran içinden doğuya doğru yolalıp, üçüncü köy olan Yuntdağıköseler’de araçtan indik. Yirmi küsür yürüyüşçü çantaları sırtlayıp Aigai’ye doğru yola revan olduğumuzda, saatler 10:30’u biraz geçmişti.

Parkur bilgisini, köyden antik kente giden asfalt yoldan ayrılacağımız noktada gruba aktaracağımı ifade ettiğim için, biraz da başlangıçtaki tırmanış için bedenlerimizi ısıtmak üzere, en önde hızlıca yürüdüm. Yoldan ayrılıp araziye adım attığımız ilk fırsatta, yürüyüş programını kısaca anlattım. Önce Apollon Tapınağı’a yürüyeceğiz, sonra Aigai Antik Kenti’ne geçeceğiz. Yaklaşık 7 km tutacak doğa yürüyüşünden sonra antik şehri gezeceğiz.

Hava yürüyüş için harikulade; ne sıcak, ne soğuk. Hafif bir esinti var mıydı yok muydu, şimdi hatırlamıyorum, arazide yükselmekte zorlanmadığımızı görüyordum. En yukarıdaki büyük ağacın yanındaki göletin dibinde, ne yazık ki çok az kalmış suda, birkaç ördek yüzüyordu. Bu sene çok kurak başlayan sonbahar, halen yağmursuz günlerle ortalığı kupkuru bırakmıştı; ne bir çiçek, ne de ot çimen bir yeşillik gözükmüyordu!

Arazideki tırmanıştan sonra, toprak yoldan doğuya doğru yürüyüşe devam ettik. Yolun nihayetindeki evin bahçe sınırına paralel olarak çok taşlı bir zeminden güneye doğru inerek en aşağıda, bizi Apollon Tapınağı’na götürecek olan, antik yola vardık. Buradaki kısa bilgilendirmemde gruptan, bu yola antik yol mu, yoksa kutsal yol mu demek uygun olur üzerinde düşünmelerini istedim.

Asfaltta, arazide, toprak yolda ve taşlı zemindeki yürüyüşlerden sonra antik kutsal yoldan devam etmek çok keyifli oldu. Kehanet merkezine kadar yaklaşık bir kilometreden fazla üzerinde yolaldığımız bu tarihi yol, yer yer kaplama kayaları eksilmiş olsa da, binlerce yıl sonra da varlığını sürdürüyordu.

Antik yolun Koca Çay’a iyice yaklaştığı bir noktada Apollon Tapınağı’nın ağaçlar altında kalmış sütunlarını bulduk. Yer yer birbirinin üzerinde çevreye yayılmış sütun taşlarının muhtemelen tamamının burada olduğunu tahmin ettiğimi anlattım. Anıtın ana giriş kapısının iki yan sütunları da halen ayakta şükür ki. 1990’lı yıllarda kapı sütunlarının üzerinde gördüğümüz alınlık ise, şimdi yerlerde..

Apollon Tapınağı sütun taşlarını fona alarak, İdadik flamamızı açıp grup fotoğrafları çektik. Etkinliğimizin ilk hedefine ulaşmış olarak, bu tarihi kutsal mekanda bir süre dinlendik.

Apollon Tapınağı’ndan dönüşü Koca Çay kıyısından başlattık. Sonbahar renklerine bürünmüş ağaçlar arasından derin bir dinginlikte adeta akmayan(!) dere, çok güzel manzaralar veriyordu.

Bir süre Koca Çay’la yan yana olduktan sonra kıyıdan uzaklaşıp yavaş yavaş yükselerek tekrar antik yola girdik. Devamında artık Koca Çay’ın iyice aşağılarda kaldığı bir noktadaki açılıkta gruba, karşımızdaki tepede beliren Aigai Agorası’nın binlerce yıla meydan okuyarak ayakta kalmış duvarlarını gösterdim.

Bulunduğumuz yerden Gün Tepesi’ne konuşlanmış antik şehir çok uzaklarda gibi duruyordu. Saatler de 13’ü geçmiş, öğlen molası ihtiyacı başlamıştı. Ses çıkarmadan biraz daha devam edip, şehrin nekropol alanına girdikten bir süre sonra molayı duyurdum. Yaz günlerini andıran bir sıcak havada, Apollon Tapınağı’ndan beri hep tırmanarak geldiğimiz bu noktada, daha Aigai için önümüzdeki Gün Tepesi’nde yapacağımız şehir turu da olduğundan, molayı ilan ettiğimden biraz uzunca tuttum.

Karnımız doymuş ve biraz da dinlenmiş olarak etkinliğe döndüğümüzde, önce Aigai otopark tesisini ziyaret ettik. Görevli Yaşar Bey’in tembihlerini(!) de aldıktan sonra, şehre giden antik yola girip, Aigai’yi gezmeye başladık.

Son yıllarda yapılan başarılı “Yerli Kazılar”dan sonra çevre çok güzel açılmış ve antik şehir ziyaret için çok uygun hale getirilmiş. Her önemli yapı önüne, yazı ve canlandırma resimleri olan, bilgi levhaları konulmuş. Bunların bazıları yenilenmiş gibi geldi bana ve fotoğraflarını çektim. Bunları yazımın sonuna ekliyeceğim. Daha önceki yıllarda fotoğraflarını çektiğim bilgi levhalarındaki resimleri ve yazıların metinlerini, grubun sosyal medyasında paylaşmıştım.

Tüm Aigai turu yaklaşık 2 saat sürdü. Her ortaya çıkarılan şehir kalıntılarında bildiklerimi gruba aktardım. Bu anlatımlarımda genel olarak, Aigai’nin diğer antik kentlerden farklılıklarını vurgulamaya çalıştım. Bazı yerlerde tarihi ve arkeolojik tartışmalar yaptık. Kuzey Hamamı‘nda istinat duvarlarını konuştuk, Yenikapı’da( Bu sene “Agora Caddesi Kapısı” demişler) antik sur duvarlarını tartıştık. Sivil yerleşim mahallelerini(Ada1) geçtikten sonra vardığımız Meclis Binası’nın, bu sene de ziyarete açılmadığını gördük.28 yıl önce buradan ilk geçtiğimizde sadece en üst basamağını gördüğümüzü anlattım. Şimdi ise meclis binası tamamen ortalıkta, ancak çalışmalar devam ettiği için gezdirilmiyor. Buradan çıkarılmış olabilecek buluntuların nerede sergilendiğini merak ettik.

Meclis Binası En Üst Basamak Kaidesi – 1994

Agora Caddesi’nden devam edip Agora’ya ulaştık. 3 katlı Agora binasının halen ayakta kalan, taşlar arasına sıva ve bağlantı elemanı koymadan 15-17 metre‘lere varan bu duvarların binlerce yıl sonra o zamanki ustaların yaptığı gibi ayakta kalmaları, herhalde Türkiye’deki tek örnektir. Agora’nın yanındaki Macellan Alanı da oldukça ilgi çekti ve bilgilendirme sonrası bir arkadaşımız,burada grup fotoğrafıları çekti.

Agora’dan sonra Gün Tepesi’ni batıya doğru dolanıp Jimnazyum ve hamam tesislerinin bulunduğu bölgeye ulaştık. Burada Ada1’de anlatmayı unuttuğum, son zamanda ortaya çıkarılan, parşömen atası deri kağıt yapılan işliklerinin önemi üzerinde durup, Aigai’nin önemli bir antik şehir devleti olup olmadığı hususunu tartışma konusu yaptım.

Artık grubun beni oturarak dinlemeyi tercih ettiğini görünce, gezi için görmeyi planladığım son yapılar için tekrar hareketlendik. Tiyatro’nun ayakta kalan giriş yapısını izleyip tiyatronun üst kotuna çıkan derme çatma taş merdiveni tırmanırken, gruba Agora çıkışındaki merdivenlerin son tırmanış olduğunu söylediğimi hatırladım. Neyse ki kimse bunu ‘yüzüme vurmadı’!

Athena Tapınağı’nın artık ziyarete açılan kısımlarındaki en yüksek alanından çevreyi gözledik. Burada son olarak Aigai’nin kendisi istilaya uğramadığı halde Ege’nin Pers hakimiyetinden sonraki yıllarda terkedilerek varlığına son verdiğini ve şehrin bu nedenle Roma’nın ihtişamlı döneminde yaşamadığını ve Helen uygarlığının müstesna bir örneği olarak bugünlere kadar kaldığını anlattım.

Sonrasında artık dönüşe geçtik ve geldiğimiz yollardan hızlıca yürüyerek otopark tesisindeki araçımıza ulaştık. Böylece, doğa yürüyüşü için harika bir havada, gezi ve spor olarak yeterli bir etkinlik yaptığımızı hissederek, İzmir’e doğru yola koyulduk.

Bu güzel etkinlikte çektiğim fotoğraflarından ve Katılımcıların sosyal medyada paylaştıklarından seçtiklerimle hazırladığım albümü aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

#Yeni Levha Yazıları:


AIGAI
Aigai antik kenti; akarsular ve sarp kayalıklarla korunan tepenin üstünde, görkemli kalıntılarıyla siz ziyaretçilerini bekliyor. Aigai, Yuntdağı’ndaki (Aspordenon) en önemli antik yerleşimdir. Kenti kuran Aiollerin MÖ 2, binyılın sonunda Tunç Çağı uygarlığının çökmesinin ardından İzmir ve Çanakkale arasındaki kıyı bölgesine göçtüğü düşünülmektedir. Bu bölge, Aiollerden ötürü Antik Çağ’da Aiolis olarak adlandırılmıştır. Aigai’daki arkeolojik çalışmalar şimdilik kentin kuruluşunun MÖ 700 civarında olduğunu göstermektedir. Kent özellikle MÖ 3. yüzyıldan itibaren Pergamon Krallığı’nın (Bergama) desteğiyle anıtsal mimari yapılarla donatılmıştır. Kentin adı, keçiyle ilişkilidir ve kentin bastığı sikkelerde kentin sembolü olarak keçi kullanılmıştır. Arkeolojik çalışmalar kentin ekonomisinin keçi derisinden, kılından ve kemiğinden üretilen mallara dayalı olduğunu göstermektedir, Aigai’daki arkeolojik kazı çalışmaları 2004’te Prof. Dr. Ersin Doğer başkanlığında başlamıştır. Çalışmalar, 2017 yılından itibaren, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Yusuf Sezgin başkanlığındaki ekip tarafından sürdürülmektedir.

AGORA CADDESİ KAPISI

Kentin merkezini saran iç sur duvarlarından kente girişi sağlayan kapılardan biri Agora Caddesi Kapısı’dır. Bu kapıdan kente giren yol, Yukarı Agora’ya (kent meydanı) kadar ulaşmaktadır. Agora Caddesi Kapısı’nın kazısı 2006 yılında tamamlanmıştır. Bulunan mimari parçalar, kapının kemerleri olduğunu göstermektedir. Kazılar sırasında yazıtlı bir arşitrava ait bloklar ele geçmiştir. Bu yazıtın kapıya ait olmadığı ve kent terkedildikten sonra kentin başka bir yerinden taşındığı anlaşılmaktadır. Söz konusu yazıt, Latince ve Hellence çift dilli bir kalıba uygundur. Latince tam hali, ”TI-CAESAR-DIVI-AVG-F-DIVI-IVLI-N-AVG-P-M-TR-POT-XXXV ı-IMP-VIII-COS-V-CONDITOR-VNO-TEMPORE-XII-VRBIVM-T ERRAE-MOTV-VEXATARVM-TEMPLVM-RESTITVIT” şeklindedir. Yazıt MS 34-35 yıllarına aittir. MS 17 yılındaki kuvvetli Lydia Depremi’nde hasar görmüş kentler Roma İmparatoru Tiberius’a yardımları için teşekkür ederken bu yazıtı kullanmışlardır. Aynı amaçla İtalya’daki Puteoli’ye (Pozzuoli) Çizim: Şükrü Tül dikilmiş bir anıtta Aigai kucağında yunus tutan bir kadın biçiminde tasvir edilmiştir.

ADA 1 MAHALLESİ


Aigai kentinde, Agora Caddesi Kapısı’ndan girildikten sonra gelen 950 metrekarelik bölge Ada 1 Mahallesi olarak isimlendirilir. Bu mahalle, Aigai halkının geçim kaynağı olan endüstriyel üretim faaliyetleri hakkında bilgi vermektedir. Bu alandaki yapılar MS 3. yüzyıldaki barbar akınları sırasında terkedilmiştir.
Kazı çalışmalarında 28 adet mekân açığa çıkartılmıştır. Genellikle iki katlı mekânların birçoğu birbirine doğrudan ya da dolaylı olarak bağlanan odalardan oluşmaktadır. Mekânlarda atölyeler de bulunmaktadır. Bu karmaşk yapılanma içerisinde yer alan 4 adet geniş avluda en az birer sarnıç bulunmaktadır.
Aigai sahip olduğu keçi sürüleri sayesinde dokumacılıkta ve dericilikte önde gelen bir merkezdir. Hellenistik Dönem’de Pergamon Kütüphanesi’nde kullanılan parşömenin bir kısmı da Aigai’da üretilmiş olmalıdır. Ada l’deki kamusal /atrina’da (tuvalet) toplanan idrar ve dışkı, dokumacılık ve dericilikte kullanılmıştır, Diğer bir üretim kolu kemik işçiliğidir. Ayrıca kentte şarap üretimi de yapılmıştır.
Athena Caddesi Kapısı’na bakan mekân, Ada 1’e bağlı bir teşhir ve satış salonu olmalıdır. Hemen altındaki seviyelerde, daha erken dönemlerde (MÖ 6. yüzyıl) işletilmiş bir demirci atölyesi açığa çıkarılmıştır.

(MECLİS BİNASI)


Bouleuterionlar, Hellen kent devletlerindeki Boule isimli yürütme kurulunun toplandığı binalardır. Aigai’da günümüzde toprak üstünde görülen bouleuterion, MÖ 2. yüzyıl ortalarında inşa edilmiş olan Yeni Bouleuterion’dur. Bu yapının altında daha küçük boyutlu ve MÖ geç 4. yüzyılda inşa edildiği anlaşılan Eski Bouleuterion bulunmaktadır. Aigai Yeni Bouleuterion’unun Agora Caddesi’ne bakan ön cephesi üç kat yüksekliğindedir. Yapının dön kapıyla girilen en alt katının içinde kutsal ateşin de yandığı Prytaneion olabileceği düşünülmektedir. Orta katta, yaklaşık 200 meclis üyesi kapasiteli 12 oturma sırası ile önündeki Orkestra isimli düzlüğün olduğu ana toplantı salonu bulunmaktadır. En arkadaki üçüncü katı ise sütunlu bir giriş galerisidir. Ele geçen yazıtlı arşitrav parçaları, Apollonidas oğlu Antiphanes’in Zeus Bollaios’a, Hestia Bollaia’ya ve Demos’a (yurttaşlar topluluğu) bir bina adadığını bildirmektedir. Alt kattan toplantı salonuna kadar yükselen heykel kaidesinin üstünde ise Tanrıça Hestia Bollaia’nın anıtsal boyutlu mermer heykeli yerleştirilmiştir. Yapının kuzey duvarındaki nişe Diaphenes ile Antiphanes’i ve diğer aile üyelerini onurlandırmak için 6 mermer heykel dikilmiştir. Bu heykellerin ikisi heykeltıraş Pergamonlu Hippios oğlu Menestratos tarafından imzalanmıştır.

AGORA BİNASI


Yukarı Agora (Devlet Agorası) ile Aşağı Agora (Ticari Agora) arasındaki L planlı ve üç katlı görkemli yapı, Aigai Agora Binası’dır. Binanın günümüze kadar korunmuş yüksekliği, üçüncü kat pencerelerinin alt hizasını görmemize izin vermektedir. Üçüncü kat, Yukarı Agora’ya açılan bir stoadır (sütunlu galeri). İkinci katın küçük pencereleri, aradaki bu katın depolama amaçlı kullanılmış olabileceğini düşündürmektedir. En alt katın ön (doğu) cephesinde 12, yan (kuzey) cephesinde ise 2 kapı bulunmaktadır. ön cephedeki 12 kapıyla girilen mekânlar, birer ön ve birer arka odadan oluşan dükkânlar olmalıdır. Agora Binası MÖ 2 yüzyıl ortalarına (MÖ 150 civarı) tarihlenebilir. Yapının günümüze kadar korunmuş cephe duvarında harç veya metal kenetler gibi hiçbir bağlayıcı malzeme kullanılmamıştır. Sadece uygun şekilde işlenmiş taşların üst üste yerleştirilmesiyle inşa edilmiş, neredeyse 2200 yaşındaki bu duvar, MÖ 17 depremi dâhil pek çok büyük depremi atlatarak ayakta kalmayı başarmıştır.

4 thoughts on “İDADİK AİGAİ ETKİNLİĞİ (30 October 2022)

  1. Teşekkür ederim Sabahattin.
    Etkinlik bir gün sürüyor, yazısı ve fotoğrafların düzenlenmesi 2 gün!
    Neticede yazma etkinliğini seviyorum. Yorum da gelirse: Pasta Üstü Kaymak!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *