ÇATI ODASI RESİMLERİ (15 February 2015)

Geçen ay boyunca depo halindeki çatı katındaki lambirili odayı çalışma odası haline getirmek için uğraştım. Bir sürü değişiklikten sonra artık son şeklini aldı diyebilirim. Mutlaka bundan sonra da bazı rötüşler yapabilirim ama şimdilik genel görünüş böyle:

cati

Masa koltuk kitaplık düzeninden sonra daha önceki yıllarda çerçevelettiğim bazı fotoğraları bir sergi gibi çatı odasının ahşap duvarlarına yerleştirmek istedim. İlk fotoğraf makinemi, bebeklikten itibaren resimlemek için Cem’in doğumuna yakın almıştım. O zamanlar renksiz fotoğraf çekerdim. Daha sonraları Can’ın doğumuna yakın renkliye geçtim. Önce çocukların fotoğralarını çatı terasına açılan kapının her iki tarafına sıraladım. Sonra manzara resimlerini oda kapısı tarafına ve dağcılık resimlerimizi de masanın yukarısına yerleştirdim.

cemBu işleri bitirdikten sonra iki tanesi hariç bütün çerçeveli fotoğraları yerleştirmiş oluyordum. O iki çerçevede babamın fotoğrafları vardı. Biri nispeten gençlik fotoğrafı, diğeri de vefatından önceki Kiseköy ziyaretimizde çektiğim bir fotoğraf. İlginç olanı o fotoğrafı çekerken onun son fotoğrafı olacağını hissetmiştim; öyle de oldu zaten!

Babamın fotoğraflarına odada bir yer ararken, birden vazgeçtim! Şimdi sıkı durun, müthiş samimi bir itiraf yapacağım: O fotoğrafları odada görmek istemediğimi hissettim! Nedenini çok iyi bilemiyorum, çerçeveleri aldım başka bir odada bir yere koydum.

can

Burada bir irdeleme yapmak istiyorum. Babamın fotoğraflarını bu odada görmek isteği duymama nedenimi kolayca açıklayamam.

Ama kestirme bir yanıt vereyim: Babam benim idolum değildi! Çocukluk ve gençlik dönemlerimde yeterince diyaloğumuz olmamıştı. Sonraki yıllarda evlenmemize yakın Babamı Ayşen’le tanıştırdıktan sonra aramızda geç gelen bir arkadaşlık başladı. Bu, karşılıklı saygı sınırları içinde ölçülü bir beraberlikti, ama kesinlikle bir aşk değildi!

man

Kendimi bildiğim çocukluğumdan itibaren evde hep bir baba otoritesi ile büyüdüm. Hep baskılayan ve hep tek karar verici. Annemin çeşitli sızlanmalarına aldırmaz, çocukların duygularını da düşünmezdi. İşten çantasıyla eve gelince hemen yemek isterdi. Yemekten sonra çocuklar odalarına, anne mutfağa ve kendisi de masada eve getirdiği dosyalarına gömülürdü. Zerre kadar bizimle ilgilenmezdi. Hatta bazen biz 4 kardeş aramızda sesli bir tartışma olduğunda, bizi susturur ve azarlardı. Ne oluyor, ne bitiyor hiç ilgilenmezdi. Sürekli annemle kavga ederlerdi. Kavga dediysem, babam bağırır annem de ağlardı. Evdeki iletişimi daima tek yönlü idi; buyurur ve giderdi.

dag

Kardeşlerim benim kadar etkilenmemiş görünürlerdi, ama ben bu durumlara çok üzülürdüm. Kuşkusuz insan ve birey olarak ülkesine hizmet için kendini adamış çok değerli biriydi Babam. Bu nedenle hakkında ayrı bir “Zeynel Bey” yazısı yazmam gerektiğini anlıyorum. Zira bu yazıda vermek istediğim başka bir mesaj var.

Kendi çocukluğumdan giderek ilerde eş ve baba olduğumda ondan çok farklı olacağımı biliyordum. Babam bu konularda bana çok iyi bir kötü örnek olmuştu!

ZYÇocuklarımızı büyütürken hep onlarla beraber olmaya gayret ettim. Olabildiğince her isteklerini karşılamaya çalıştım. Bana göre onların mutluluğundan başka önemli bir şey olamazdı. Onları hep dinledim, fikirlerini aldım. Her zaman aile içindeki konularda onları yetişkin birey olarak kabul ettim, her zaman eşit bir oyları oldu.

Neticede büyüdüler ve başarılı insanlar oldular. Bundan kendimize de pay çıkarıyoruz kuşkusuz; ama bu bazı taleplerimiz olsun diye değil, sorumluluklarımızı yerine getirdik duygusuyla.

Şimdi son cümleye geliyorum: İyi anne baba olabilmek için çocuklarımızın idolleri olmaya çalışmalıyız. Biliyorum bu çok iddialı bir sav, ancak hedefin büyük olması daima iyi motivasyon yapar.

Peki biz çocuklarımızın idolleri olabildik mi? Bilemiyorum; evlerine fotoğraflarımızı yerleştirirlerse olmuş demektir; mamafih biz her ikisine de birer çerçeveli fotoğrafımızı hediye ettik şimdiden!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *