Eskişehir, Bir Güzel “Yeni” Şehir (5-7 Kasım 2010)

2000’li yıllara kadar Eskişehir, İç Anadolu’daki diğer şehirlerimiz gibi çok fazla öne çıkan özelliği olmayan bir il iken, bir insanın (Yılmaz Büyükerşen) adeta sihirli dokunuşlarıyla kabuk değiştirerek 2010 yılında ülkemizin yaşanılacak en iyi ikinci şehri seçilmesindeki kerameti geçen haftasonundaki ziyaretimizde bizlere de yaşattı. Anladık ki artık o yep yeni bir şehir; hem şehir mobilyaları ve uygar ulaşım çözümleriyle, hem de kültür ve sanat etkinlikleriyle.. Anadolu ve Osmangazi Üniversitelerinin varlığıyla bir üniversiteler şehri olmanın enerjisi ve hareketliliği ile.. Ve bu kısa ziyaretimizde kuşkusuz bizim gözlemleyemediğimiz diğer pek çok kentsel dönüşüm projeleri ile Avrupa Şehri ünvanını da hakederek.

Ankara Üniversitesi’nden birlikte 1972 yılında mezun olduğumuz arkadaşlarla her yıl geleneksel olarak yaptığımız görüşmelerin bu seneki adresinin Eskişehir olduğu bildirilince, bu fırsattan istifade ederek yenilenen bu kenti olabilidiğince de yaşayarak görmeye karar verdik Ayşen’le. Bu amaçla arkadaşlarla buluşma tarihinden bir gün önce, 5 Kasım 2010’da trenle şehre geldik ve çantalarımızı Gar Emanetmatikine bırakıp şehir yaşantısına bodoslama(!) daldık.

Öncelikli isteğim, “Yılmaz Hoca”ın  şehre vermek istediğini bildiğim kültür ve sanat kimliğinden örnekler görmekti. Cumartesi gecesi arkadaşlarla beraber olacağımıza göre Cuma programlarını inceledim. Kentin çekim merkezlerinden birisi olan Haller Gençlik Merkezi’ndeki tiyatrodaki “Derin Bir Soluk Al” isimli oyuna yer bulamadık.  Bu mekan yaş meyva ve sebze hali restore edilerek, içinde yeme içme birimleri, tiyatro ve sergi salonları, giyim mağazaları bulunan çok amaçlı bir gençlik merkezi haline getirilmiş. Merkezin karşısında yer alan eski buğday silosu da orjinal bir otel olmuş; İbis Otel.

Günboyu kimi zaman yürüyerek, kimi zaman Eskişehir Tramvayı ESTRAM ile yolculuk yaparak şehri arşınladık adeta. Eskişehir’de gezerken insan kendini Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerimizin güzel semtlerindeymiş gibi hissediyor. Gerek Porsuk çayı boyunca yapılan ulaşım ve  güzelleştirmeler, gerekse şehrin diğer kısımlardaki parklı bahçeli heykelli düzenlemelerde Büyükşehir Belediyesi her yere damgasını vurmuş. Kenti gezerken rastladığımız bir bilet satış noktasından Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası Cuma Konserine kalan son 6 altı biletin 3 tanesini satın alabildik. Zira Ayşen’in ablası Ayla Arıkan da bizimle beraber.

Akşam yemeğini konakladığımız Ali Güven Uygulama Oteli’nde yedikten sonra Estram ile Opera mevkindeki Sanat ve Kültür Sarayı‘na gittik. Hem konser ve opera salonu hem de tiyatro salonları bulunan bu güzel merkez, çiçekler içindeki bir bahçeye kurulmuş yeni bir yapı. Konser ve tiyatro salonları binaya simetrik olarak yerleştirilmiş. Salon, sahne, lobi, tuvaletler son derece zevkli ve temiz. Merkezi yönetenlerden güvenlikten sorumlu elemanlarına kadar hepsi çok kibar, güleryüzlü ve yardımsever insanlar. Böyle güzel bir ortama katılan çoğu genç sanatsever insanlar da çok özenli giyinmişler ve çok ölçülü davranıyorlar. Program Gershwin Rapsody in Blue ve Bernstein Senfonik Danslar; Şef Bulgar Krastin Nastev ve solist Kamerhan Turan. Eskişehir ve Ankara’lı çoğunluğu genç sanatçılardan oluşan orkestra, bize çok keyifli bir hoşgeldiniz konseri vermiş gibi oldu.

Kimyacı Arkadaşlarla ertesi gün öğleden sonra buluşuncaya kadar, biz üçümüz gezmeye devam ettik. Çarşı  turundan sonra motorla Porsuk üzerinden Kentpark‘a gittik. Burası şehrin Otogar mevkiinde büyük bir gezinti ve spor merkezi. Büyük yapay havuzun çevresinde yürüyüş ve koşu yolları, Plaj olarak dizayn edilmiş kısımda ayrıca olimpik bir açık yüzme havuzu ve kapalı yüzme havuzu, Pony gezinti atları, kafeler, lokantalar ve ille de Kırım Çibörekçisi! Çibörekçide açık ve kapalı kısımlar çok güzel ve zevkli hazırlanmış, hatta plastik sandalyeleri bile “Yılmaz Hoca” kendisi seçmiş deniyor. Mutfak kısmında çibörek yapımını izlemek mümkün. Her yer çok temiz ve güleryüzlü güzel Tatar kızlarının servisleri de gerçekten çok hızlı. Çiböreklere gelince, işte onları anlatması çok zor; en iyisi gidip orada tatmalı! Son derece hafif olan çibörekleri kağıt peçetelerle yerken kağıt yağlanmıyor bile! Bir insan kaç tane çibörekle doyar diye sorarsanız eğer, Tatar kızlar “Çibörek tokluğu kaynana sevgisi kadar sürer” diyorlar!

Öğleden sonra Ayla Ablayı Ankara’ya uğurlayıp arkadaşlarla Gar yakınlarındaki KaraKarga isimli kafede toplaştık. İstanbul’dan Ufuk, Fikret, Zafer, Ünsal, Bandırma’dan Necmettin, Ankara’dan Tamer ve Sabahat, Zerrin, Kırıkkale’den Hikmet ve Raif, Eskişehir’den Hasan, Ercengiz teker teker sözalıp biz 60’lıkların hafızalarını tazeledik. Sonra topluca otele geçip odalara yerleşirken İstanbul’dan Tolga ve Zerrin, Cemal ve Gülbin ile Ankara’dan Hasip de guruba katıldılar. Akşam taksilerle  buluşma yeri olan Trakya Restauranta gittiğimizde Hasan’ın  eşi Neşe ile Rıza ve Göksel karşıladı bizi. Lokanta çok güzel, ortam zevkli ve sıcak, yemekler lezzetli ve sohbetler de doyurucu olunca güzel bir akşam geçirdik. Hele alt kattan gelen canlı müziğe hep birlikte katılım verince gece daha güzel sona ermiş oldu.

Ertesi sabah otele gelen küçük otobüsle kent turu yapıldı. Önce, daha ziyade çocuklar için düşünülmüş, Sazova mevkiindeki Bilim Sanat ve Kültür Parkına gittik. Park alanı içinde çeşitli su sporları ve aktiviteleri de yapılan büyük bir gölet, lokantalar, açık hava konser alanı amfitiyatro, korsan gemisi, masal kahramanlarından oluşan oyun grupları, çocukların su ile ilgili çeşitli aktiviteleri yapabilecekleri oyun alanları, bilim deney merkezi, masal şatosu bulunuyor. Bu objelerden en ilginç olanı gölet içinde yapılan Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfettiği Santa Maria Gemisi‘nin birebir kopyası olduğu söylenen gemi ve diğeri de çok kuleli Masal Şatosu. Şatodaki her kule Türkiye’deki meşhur bir kulenin kopyası olarak yapılmış.

Bir sonraki ziyaret noktası Odun Pazarı semtindeki Çağdaş Cam Sanatları Müzesi oldu. Müzedeki rengarenk cam eserler çok beğenildi ve burada nihayet Yılmaz Hoca’nın yapmadığı eserler izledik! Müzenin de içinde bulunduğu çeşitli renklerdeki bu evler, tarihi Eskişehir evleri yıkılarak aslına uygun olarak yeniden inşa edilerek meydana getirilmiş. Önümüzdeki günlerde mum heykelcilik uygulamaları da gene bu bölgede gerçekleştirilecekmiş.

Cam müzesinden sonra eskiden balık hali olan Lületaşı Sanat Merkezi Parkını gezip oradan Köprübaşı İskelesi’ne yürüdük. Çevreyi rahat görecek şekilde imal edilmiş motorla aktarma havuzlarından geçerek Kentpark’a geldik. Eskişehir’in deniz eksikliğini gideren proje olarak anılan parkı biz tekrar gezmiş olduk. Motordan inen gurup önce doğruca Kırım Çibörekçisi’ne yöneldi! Çibörek ve mantılar yenildikten sonra daha önce özelliklerini kısaca yazdığım parkı hepbirlikte gezdik. Kentpark çıkışında bizleri bekleyen otobüsümüzle otele dönerek bu seneki görüşmemizi de sonlandırmış olduk. Bu buluşmanın tüm organizasyonlarını yapan doğma büyüme Eskişehir’li Arkadaşımız Hasan Kırımer’e çok teşekkür ediyorum.

Herkesle vedalaştıktan sonra İzmir’e döneceğimiz Mavi Tren’in hareket saati olan  23’e daha çok zaman dolduğu için biz de Ayşen’le Eskişehir’de son bir etkinlik yapacak zamanımız olduğunu farkedince oyalanmadan Estramla Operaya gittik. Bu güzel mekanın fotoğraflarını çektikten sonra Şehir Tiyatroları‘nın akşam 18’deki gösterisine bilet aldık: Bahar Noktası. Bir William Shakespeare uyarlaması; Türkçe  söyleyen Can Yücel ve yöneten Yücel Erten, dramaturg Şafak Özen. İlk oynanışı 5 Aralık 2009 olan oyunu çok sevdik ve çok güldük.

Tiyatronun tadı damağımızda şehir merkezine kadar oyunu tartışarak yürüdük. Kanatlı Çarşı’da güzel bir akşam yemeği yedikten sonra geze geze tran istasyonuna geldik ve bu güzel şehirde biraz daha kalmamızı sağladığı için ilk defa trenin rötarlarına fazla kızmadık!

Bu etkinlikte 3 gün boyunca çektiğim fotoğraflardan seçtiklerimi yukarıdaki anlatım parelelinde aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz. İyi seyirler.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

Not2: Hasip’in vefatı üzerine Şubat 2021:de Hasan Kırımer’in paylaştığı fotoğraflardan 7 adeti albümlere eklenmiştir.

5 Kasım 2010: Eskişehir Garı-Haller Gençlik Merkezi-Çarşı-Senfoni Orkestrası

6 Kasım 2010: Kentpark-Trakya Resteurant

7 Kasım 2010: Bilim Sanat ve Kültür Parkı-Cam Müzesi-Kentpark-Şehir Tiyatroları

Eskişehir, Bir Güzel “Yeni” Şehir (5-7 Kasım 2010)” hakkında 10 yorum

  1. Cem’in ağzına sağlık. Çok güzel demiş: “Amma da gezmişsiniz yahu”. Yarasın Sayın Abim. Lakin Eskişehir gerçekten yenilenmiş. Özlem de geçen yıl gitmiş, çok beğenmiş. Az sonra izlenimlerinizi ona da aktaracağım. Resimler de güzeldi. Hem şehir, Hem de arkadaşlarımızın görüntüleri. Sağolasın Şinasi. Kıbrısımıza da gelin. Sevgiler. Cevdet.

  2. Bre Cevdet, na’pan?
    Neden katılmadın? Geçen aylarda sürekli soruyordun ne zaman toplanılacak diye.
    Herneyse; Kıbrıs’a gelin demek yetmez, bütün organizasyonu yapmak gerekiyor. Bu konunun uzmanı Hasan Kırımer’e danışabilirsin.
    Belki ben bir sürpriz yapabilirim! Beni izlemeye devam edebilirsin..
    Selamlar..

  3. Nasıl bir güzellik bu, hayran kaldım. İnşallah bizim de böyle bir başkanımız olur da İzmir de böyle güzel olur. Gerçekten bir Avrupa şehri olmuş. Tebrik ederim Başkanı!

  4. Sevgi Hanım,
    İzmir zaten güzel, biraz tozunu almak yetecek.
    “Yılmaz Hoca” gibi değerlerimizi başka illere, hatta belki de ülke başına getirmek gerek; aslında..

  5. Şinasi Hocam,
    Eskişehir’i o kadar güzel anlatmşsın ki, bir an önce oraya gitme isteğim debreşti.
    Sanırım zaman yokluğundan, ülkemizin yerli malı ilk otomobili olan Devrim Arabası’nı ziyaret etmeye ve yine ülkemizin ilk hızlı treni ile yolculuk yapmaya fırsat bulamamışsınız.

  6. Sevgili Ayhan, belki de beraber gideriz. Sen kitaba Kırım Çibörekçisi’ni de ekle şimdiden.
    Devrim otomobilini göremedik zaman yetmediğinden. Şehir müzesi ve karikatür müzesi de ilk aklıma gelenler.
    Ayşen Eskişehir’e Ankara’dan hızlı trenle gelmişti, ortalama 250 km yapıyor dedi! İnanılmaz, hız hiç belli olmuyormuş.
    Selamlar.

  7. Şinasi,
    Malesef bu güzel gezinizde bu sefer birlikte olamadık. Kısmet birdahaki sefere. Bu arada, fotoğraflar çok güzel. Baktıça kendimi sizlerle birlikte hissettim.
    Selamlar

  8. Haklısın Arif’ciğim, artık bu makineyi değiştirmem lazım.. Daha kaliteli bir kamera gerekiyor.. Bir dahaki sefere inşallah..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir