KASTAMONU KİSEKÖYÜ’NDEKİ “BABA OCAĞI” EVİMİZ YOK OLMUŞ (23 Eylül 2012)

Yok olmuş ifadesi tam anlamıyla doğru! Yangından sonraki Baba Ocağı’nın bulunduğu yerde, otuyla çimeniyle öylesine doğal bir arazi var ki, sanki daha önce burada 2-3 katlı ahşap köy evleri hiç var olmamış gibi! Ne bir bozuk temel çukuru, ne de yanık isli bir tahta parçası..

Bu yazı bir önceki yazının devamı niteliğindedir:  METİN YAVAŞ’LA KASTAMONU’DAYDIK – 15/16 Eylül 2012 http://www.sinasiyuksel.com/blog/?p=3765

Okumaya devam et

KİSEKÖY(1) (1965)

PORTAKAAL..GIZIIM.. Daha Dedem ona seslenmeden, avluya inen ahşap merdivenin tahta basamaklarından çıkan ayak seslerinden, inenin kim olduğunu anlayınca, o hafifçe kişnerdi. O zaman “Şaban Buba” da böyle seslenirdi: Portakal. Gızıım. Portakal başka ses çıkarmaz, sabırla sahibinin gelmesini beklerdi. Bu iletişim o kadar kısa sürerdi ki, dikkat etmeyen bir şey anlamazdı. Ben de çok sonraları farketmiştim … Okumaya devam et

KİSEKÖY(2) (1965)

ALAŞLAR “Köyde hemen her evin bir köpeği vardı. Bizim de, her nedense ismi genellikle hep Alaş olan bir köpeğimiz olurdu!”. Bu satırları daha önce paylaştığım “Bir Zamanlar Kise Köy’de” isimli yazımdan aldım. Şimdi bu Alaş’lardan biriyle ilgili küçük bir anımı okuyacaksınız. Doğup büyüdüğüm şehirlerdeki çevremizde köpek besleme gibi bir  hobi olmadığından, köydeki Alaş’ları çok severdim. … Okumaya devam et