12 Eylül 2010’DA AKP BUHARLAŞMAYA BAŞLAYACAK(MI?)! (11 Eylül 2010)

Çoktandır bu yazıyı yazmak istiyordum ama bir türlü elim değmedi kaleme; yani parmaklarım tuşlara! Ancak ne zaman ki 12 Eylül 2010 Referandumu’na iyice yaklaştık, artık daha fazla bekleyemezdim, halkın nabzı belli olduktan sonra bu yazının bir anlamı kalmayacaktı. Zira bu yazıda geçmişten bu güne doğru gelerek önümüzdeki günler için bir kehanette bulunacağım! Yani bir senaryo yazacağım ve bu iyimser bir senaryo olacak. Şimdi artık lafı daha fazla dolanmadan yazmak istediklerime geçeyim.

Şu anda 61. yaşımda olduğuma ve bunca senedir bu ülkede yaşadığıma göre, önümüzdeki yıllar için bir öngörü yapmak çok zor olmasa gerek! Zor olmaz da, bakalım ne kadar gerçekçi olacak, bunu görmek için durduk yerde kendimi ortaya atıyorum ve senteze başlıyorum:

Çocukluk günlerimiz hızlıca geçti; gençlik, okul ve iş hayatı derken ülkemizin siyasi hayatını da içimizde yaşadık. Bir çok olay izledik, pek çok lider dinledik. Bütün bu yıllar sonunda şöyle bir gözlem belirmeye başladı bende:  Ülkemizde bazı olaylar kaderimiz gibi yaşanmakta ve sonra hiç sonu gelmeyecek  sanılırken beklemediğimiz bir anda birden değişivermekte. Bu değişimlerin kimine önce çok sevindik sonra şok olduk, kiminin ise neden ve nasıl olduğunu bile halen anlayamadık!

Örneklere geçersek, aklıma ilk gelen olarak,  Demirel isminde bir siyasetçimiz vardı, hacıyatmaz gibi her seçimde allemkallem iktidara geliyordu. Torunlarımıza bile maval okuyacak galiba derken partisiyle birlikte siyasi arenadan uçtu ve sırçalı köşke tav oldu.

 Diğer bir örnek, bir dönem geldi ülkemizde kan gövdeyi götürdü. Hergün onlarca insan acımasızca öldürülüyordu. Bir yandan yurtiçindeki katillerin cinayetleri sürerken, dışarıda da Ermeni katilleri temsilcilerimizi katlediyordu, PKK da azgınlaşıyordu. Bu karasaban bizim kaderimiz mi derken ordunun idareyi ele almasıyla bıçakla kesilir gibi cinayetler durdu. Çok sevindik önce, düzlüğe çıkacağız derken arkası daha korkunç oldu.

O korkunç örnek de AKP karanlığı ve Tayyip Faşizmi oldu! Kanser ülkeyi öyle bir kavradı ki temellerine kadar sarsıldı Cumhuriyetimiz ve demokratik devlet kurumları sandık popilizminin postalları altında yaşam mücadelesi veriyor şimdilerde!

İşte tam bu sırada sosyal demokrat olduğunu ifade edenleri toparlamaya ya da toparlamamaya çalışan bir Baykal vardı ki hiç bir zaman siyaseti bırakmaz diyorduk, birden buhar oluverdi! Şaşırdık kaldık.

Şimdi bütün bunları ve buna benzer olguları alt alta koyunca şöyle bir sonuca varıyorum: Demek ki biz herzaman kendi kaderimizi kendimiz çizemiyoruz, birileri bizim yerimize düğmeye basıyor. Bu birileri de herhalde ülkemizdeki ABD politikalarıdır diye düşünüyorum. Hani şu 12 Eylül 1980’de bizim çocuklar başardı diyenler.

Şimdi buradan bu günlere gelirsek demek ki şimdilerde birileri gene kaderimizi belirleyecek. Diyorum ki bu da AKP’nin postalanması şeklinde olacak! Zira AKP liderliği artık ABD’ye güven veremiyor. Vermiyor demiyorum, veremiyor. Hani eceli gelen papağan cami avlusuna tükürür ya, bunların lideri de İran yanlısı ve İsrail karşıtı bir görüntü vererek Türkiye’yi ABD karşıtı bir duruma getirdi. Bu durumla ABD’deki dini liderlerini bile rahatsız ettiler. Öte yandan ülke içindeki tavırları ile de hiçbir şekilde demokrasi yanlısı olmadıklarını defalarca kanıtladılar. İnsan hak ve özgürlüklerine yapılan ihlallere gözyummaları ve yandaş medya dışındaki basını baskılamaları artık saklanamaz boyutlara ulaştı. Diğer taraftan ekonomik başarısızlıklar ve daha bir sürü rezalet uygulamalarla AKP’nin arkasındaki halkın desteği erimeye başladı.

Bu noktada şöyle düşünüyorum: ABD, bizim demokrasimizi önemsediğinden değil, halkın desteğinin eksildiği bir lideri daha fazla sahiplenemez. Dolayısı ile bir sürü ayıbı da ortaya çıkınca AKP’yi süpürmeye karar verdiler; diyorum!

Ama yerine ne koyacaklar, işte orada bir sorun vardı. Çok iyi biliyorlar ki malüm nedenlerden dolayı muhalefet lideri Baykal bir alternatif olamıyor. Oysa ülkedeki muhalifleri de toparlayacak alternatif bir lider lazim. Eh bu da kolayca bulunabileceği gibi Kılıçtaroğlu ve CHP olacaktır. Hiçbir seçim mağlubiyetine aldırmadan yerine sımsıkı yapışmış olan Baykal’ı buharlaştırıp parti içinde ve parti dışında sempati toplayan Kılıçtaroğlu’nu parti başına getirmek. İnanılmaz bir hızla devran dönüyor ve birden kitleler Kılıçtaroğlu arkasına takılıyor.

İşte ABD’nin aradığı lider bu: Kitleler arkasında ve demokratik söylemleri daha tutarlı. Bu nedenle dostlar, AKP ve Tayyip’in suyu ısınmıştır. ABD’nin Orta Doğu politikalarında daha fazla güven duyacağı bir lidere ihtiyacı vardır ve bu yenisi eskisinden çok daha iyidir!
 Buradan bu saatte, yani 12 Eylül 2010 Referandumundan önce yazıyorum ki önce bu Pazar Tayyip ilk tokadı yiyecek, sonra da seneye seçimlerde buharlaşacak. Zira birileri düğmeye bastı…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir